Okul kurumunun bir toplum üzerinde yerine getirmesi gereken birden çok ve her biri ayrı öneme sahip misyonu vardır.

Özellikle “Milenyum Çağı” olarak adlandırılan 2000’li yıllarda okulun görev alanı içerisinde ön plana çıkan misyon meslek edinimi olmuştur.

Bireylerin, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda toplum ihtiyacını karşılayacak ve meslek sahibi olan kişinin hayatını idame, ikame ettirmesine yarayacak bu misyon doğru yönlendirmeler ve rehberlikle bir ulusu kalkındırabileceği gibi plansız tek taraflı faydacı yönelimler ve rehberlik faaliyetleri yığılmalara, nitelikli kalabalıklara da sebep olabilmektedir.

Maalesef...

Bizim için 2000’li yılların başından itibaren öngörülen olumsuz senaryo gerçek oldu.

İhtiyaç dışı nitelikli kalabalıklar...

İstihdam edilemeyen çağın sektörleri...

Okulun tek misyonuna takılıp kalan halk kitlesinin, öğretimin üzerinde taşıdığı önemi artık kavrayamaması bu sürecin en can acıtan metastazı oldu. Bu dejenere düşünceyi okulun itibardan düşmesi ve okula ait değerlerin, okul değişkenlerinin küçümsenmesi izledi.

Bireyi, öğrenciyi “Gerçek Hayata” ilgili gereksinimlerini karşılayacak ve çağın gerektirdiği donanımı çocuğa sunacak okul, yalnızca bir resmi zorunluluk haline getirildi.

Bunu takip eden süreçte ise değerler eğitiminin, kent/köy yaşamı kültürünün, sosyal dengenin erozyonuna şahit olduk, oluyoruz.

Meslek edinme aparatı kabul edilen okulun, bireye sağladığı tüm sosyal, kültürel kazanımlar yok sayılarak, “Okuyup n’olcak” cümlesi ağızlardan düşmez oldu.

2025 yılına geldiğimizde ise esasen okulun temel amacının meslek edinimi sağlamak değil, başta değerler eğitimi olmak üzere sosyal, kültürel bileşenleri çocuklarımıza kazandırmak olduğunu acı tecrübelerle öğreniyoruz.

Peki nedir bu acı tecrübeler?

Faydacı, bencil bireyler...

Komisyonun ve aracılığın en yüksek kazanç kapısı olması ve buna bağlı üretim kaynaklarımızın çöküşü...

Ahlaki çöküş...

Toplumsal cinnet ve şiddet...

Adalet anlayışının yara alması...

Ve daha nice kötücül başlık.

Hala çok geç değil. Nesillerimize okulun bir meslek aparatı değil üretken, toplumcu faydacı bir hayata, yaşama hazırlık süreci olduğunu hala anlatabiliriz.

Zira artık komisyoncuların ve aracıların döneminin kapandığı; üretimin, değerler eğitiminin, öğretimin yükseldiği bir çağa giriyoruz.

Tren kaçmadan okula sarılmak kaleme, kitaba, değerlerimize, kimliğimize sarılmak 21.yy anaforundan tek çıkış yolumuzdur.