Meclis lokantasında bir porsiyon yemeğin fiyatı her yıl düzenli olarak sosyal medyanın gündemine giriyor. Milletvekilleri, danışmanlar ve çalışanlar için maliyetine sunulan menüler kamuoyunda tartışma yaratınca, tartışmanın yönü doğal olarak şu soruya dönüyor:

Neden aynı hassasiyeti ilkokul ve anaokulu öğrencileri için göstermiyoruz?

Türkiye’de geçim sıkıntısının giderek arttığı bir dönemdeyiz. Kira, ulaşım, faturalar derken dar gelirli ailelerin en çok zorlandığı konulardan biri de çocuklarının beslenmesi. Okul sıralarında oturan milyonlarca çocuğun yanında her sabah sadece kuru bir ekmekle gelen arkadaşlarını gören öğretmenlerin tanıklıkları artık gizli bir sır değil. Zaten istatiksel raporlar da, sahadaki gözlemler de aynı gerçeği işaret ediyor o da şu ki çocuk yoksulluğu artıyor.

Bugün meclis restoranındaki fiyatların tartışılması, aslında tek başına bir mesele değil; başka bir adaletsizliğin üstünü kaldıran bir perde. Milletvekilleri “yoğun çalışıyoruz, yemek maliyetine gelsin” diyebiliyorsa, aynı ülkenin çocukları için neden benzer bir cümle kurulamıyor?

Bir ülke, en çok kimi gözetir?

Geleceğini, yani çocuklarını.

Üstelik 1 öğün ücretsiz okul yemeği lüks değil, dünyanın birçok ülkesinde yıllardır uygulanan bir sosyal devlet politikası. Finlandiya’dan Japonya’ya, İngiltere’den Brezilya’ya kadar farklı ekonomik seviyelerdeki ülkeler, çocukların en az bir öğün sağlıklı gıdaya erişmesini devlet sorumluluğu olarak görüyor. Çünkü aç karnına ders dinlenemeyeceğini, gelişimin yalnızca test kitaplarıyla değil doğru beslenmeyle de mümkün olacağını biliyorlar.

Bir çocuğun sınıfa tok oturmasının maliyeti, ileride yoksulluk, sağlık sorunları ve eğitimde geri kalmışlıkla mücadeleden çok daha düşük. Kısacası mesele sadece bir öğün yemek değil; eşitsizliğin başlangıç çizgisini düzeltmek.

Şimdi şu soruyu kendimize dürüstçe soralım:

Meclis lokantasında maliyetine yemek yiyebilen bir yetişkinin hakkı mı daha büyük, yoksa henüz hayatın başında olan bir çocuğun mu?

Bu ülkede bütçe, imkan, kaynak yok demeyi artık kimse ciddiye almıyor. Çünkü mesele kaynak değil, öncelik meselesi. Eğer gerçekten istersek, milyonlarca çocuğa her gün sıcak, sağlıklı, kar amacı güdülmeyen bir öğün sunmak hiç de imkânsız değil.

Devleti yaşatmak esastır ama yaşatmak için önce çocukları doyurmak gerekir.

Bugün meclis menüsüne değil de çocukların beslenme çantalarına bakmayı tercih edersek, yarının güçlü ve eşitlikçi bir toplumunu kurma ihtimalimiz hâlâ var.

Aksi hâlde bütün bu tartışmalar, boş bir tabaktan yükselen çatal-kaşık sesinden ibaret kalır.

Milletvekiline değil, öğrenciye yemek…

Belki de mesele bu kadar basit.