Köy okulu, her şeyden önce eğitimi çocuğun kapısına kadar getirir. Sabahın ayazında kilometrelerce yol gitmek zorunda kalan o taşımalı öğrencilerin yükünü hafifletir. Çocuk, gününün yarısını yollarda tüketmez; daha fazla oyun oynar, daha çok soru sorar, ödevine bile daha rahat zaman ayırır. Eğitim, sabah alınıp akşam geri bırakılan bir eşya olmaktan çıkar; evin, toprağın, günlük hayatın içine karışır.

Ama köy okulu dediğimiz şey, dört duvarla birkaç sıradan ibaret değildir. Bir okul açıldığı anda köyün nefesi değişir; sanki uzun zamandır uykuda olan bir yer uyanır. Okul, köyün tam ortasında atan bir kalp gibi etrafına güven duygusu, canlılık ve sıcaklık yayar. Çoğu zaman ardından küçük bir sağlık ocağı gelir, ufak bir kütüphane açılır, çocukların koşup oynayacağı bir spor alanı yapılır. Devletin yolu köye daha sık düşmeye başlar. Okulun bacasından tüten duman çoğu zaman başka hizmetlerin de habercisidir.

Burada asıl belirleyici olan bir şey var:

Köy okuluna kadrolu öğretmen atanması.

Çünkü bir köyün kaderini belirleyen şey sadece bina değildir; o binayı dolduran insanın kararlılığıdır. Ücretli öğretmenin sık sık değiştiği düzende ne çocuklar bir istikrar görebilir ne de köyde bir düzen oluşur. Oysa köyde yıllarca görev yapan bir öğretmen zamanla o köyün insanı olur; öğrencisinin ablası, ağabeyi, yol arkadaşı… Bazı meselelerde herkesin dönüp danıştığı kişi hâline gelir. Bu bağı gelip geçici bir düzen kuramaz.

Köyde imkânlar çoğaldıkça başka bir kapı daha açılır: Göçün önü kesilir.

Aileler “çocuğum iyi okusun” diye şehre taşınmak zorunda kalmaz; toprağını, evini barkını bırakmaz. Bu durum zincirleme bir etki yaratır. Köyde yaşam sürdükçe üretim güçlenir, gıda arzı daha sağlam olur. Şehirlerde de konut sıkıntısı, işsizlik ya da altyapı yükü biraz olsun hafifler; çünkü herkes aynı yöne, büyükşehre doğru akmaz.

Köy okulu bir binadan daha fazlasıdır. Bir köyün geleceğe uzattığı el, toprağın bereketine karışan umut, ülkenin dengesi için sessiz ama güçlü bir adımdır.