Eskiden karne günü, okul koridorlarında yankılanan çığlıklara, sevinç gözyaşlarına, hatta biraz da endişeli bakışlara tanık olurduk. Peki ya şimdi? Birkaç tıkla erişilen notlar, kalıp şekilde çoklu doldurulmuş davranış çizelgeleri ve kopyala-yapıştır öğretmen görüşleri… E-okul sistemi, pratik bir kolaylık sunarken, karnenin o dokunulabilir, duygusal ağırlığını silip götürdü. Peki, bu yalnızca teknolojik bir değişim mi, yoksa eğitimdeki insani dokunun aşınması mı?
Kâğıdın kokusunu hissederek açılan karneler, yerini ekranda kaybolan sayılara bıraktı. Notlar anında görülebiliyor, hatta veli cep telefonuna düşen bildirimle “karnenin sürprizi” bile kalmadı. Anlık erişim, heyecanı öldürdü. Eskiden karne, bir dönemin emeğinin somutlaşmış haliydi; şimdi ise dijital bir veri yığınından ibaret. Çocuklar, “Aferin” yazısını bile ekranda okuyunca, başarının duygusal karşılığı da silikleşiyor.
“Başarılarının devamını dilerim”, “Daha fazla çaba göstermelisin” Bu cümleler size de tanıdık geliyor mu? Davranış notları ve öğretmen kanaatleri, çoğu zaman topluca doldurulan bir formaliteye dönüştü. Oysa bir öğretmenin el yazısıyla yazdığı, samimi bir “Seninle gurur duyuyorum” veya “Matematikteki gayretin takdire şayan” gibi notlar, çocuğun kişisel gelişimine dair ışık tutardı. Şimdi ise kopyala-yapıştır mantığı, eğitimin en insani yönünü zedeliyor.
Karnenin sağlamış olduğu objektif geribildirimleri en çok dejenere eden yapı ise bazı özel öğretim kurumlarının bu sürece bakış açısı
Özel okullar, velilere “mükemmel” karneler sunarak ticari kaygılarını öne çıkarıyor. “Tüm notlar 5” olan bir karne, gerçekte neyi yansıtıyor? Öğrencinin öğrenme sürecini mi, yoksa okulun müşteri memnuniyeti politikasını mı? Bu yaklaşım, devlet okullarına da sirayet etti. “Kimse üzülmesin” mantığıyla şişirilen notlar, karnenin gerçek bir değerlendirme aracı olma niteliğini yok ediyor.
Ayrıca ağırlıklı olarak güzellenen veli profili de karne gibi kıymetli bir ürüne zarar verebiliyor. Bu profile yakıştırılan şu cümle:
“Notlar senin değerini belirlemez” sözü doğru, ancak bu, karnenin tamamen anlamsızlaşmasını meşrulaştırmamalı. Karnenin bir motivasyon, özeleştiri ve gelişim aracı olarak işlevi unutuldu. Çocuklar artık ne başarılarını sahipleniyor ne de eksiklerini ciddiye alıyor. Sonuç? Eğitim, rakamlardan ibaret soğuk bir sürece dönüşürken, öğrenme heyecanı da kaybolup gidiyor.
Unutmayalım karne, bir çocuğun yıl boyu verdiği emeğin hikâyesidir. Bu hikâyeyi rakamlara hapsetmek yerine, ona yeniden ruh katmanın zamanı geldi. Belki de çözüm, karneleri dijitalden kâğıda geri döndürmek değil, onlara kaybettiğimiz anlamı yeniden kazandırmakta yatıyor.