Apartheid (ırksal ayrımcılık) ve yarı teokratik bir idare şekliyle yönetilen(her ne kadar üniter parlamenter cumhuriyet tanımı kabul edilse de), bulunduğu bölgede baskıcı, tehcir sopasını ve tüm şiddet unsurlarını pervasızca kullanan İsrail Devleti; 2007 yılından beri sürdürdüğü Gazze şeridi ablukasını, çatışma ortamının nüksetmesi ve yaşadığı askeri/sivil kayıpları gerekçe göstererek büyük bir askeri harekata ve takibinde zorunlu göç politikasına dönüştürdü.

İnsan Hakları  ve evrensel etiğin hiçe sayıldığı bu çatışma ortamından ise en çok etkilenen ve kayıp yaşayan grup maalesef yine çocuklar oldu.


Birleşmiş Milletler Mültecilere Yardım Ajansı’na (UNRWA) bağlı bir okulun çatışmanın “doğrudan” hedefi olması ile içlerinde birçok çocuğun da yer aldığı büyük bir kayıp yaşandı.
Yaşanan bu infial BM tarafından tespit ve teşhir edilse de savaş suçu teşkil eden bu olay dünya kamuoyunun dikkatinden kaçtı/kaçırıldı.


Yalnızca Filistin topraklarında yaşanan bu dram değil, kuzeyimizde Ukrayna’da, güneyimizde ve doğumuzda  iç karışıklıkların hala devam ettiği Suriye ve Irak’ta, Afrika’nın iç kesimlerinde, Orta Asya’nın  orta bölümlerinde yaşanan her çatışmanın en büyük kurbanı çocuklar yani dünyamızın geleceği oluyor.


Son on yılda en az 2 milyon çocuk tıbbi yardımdan uzak bir şekilde bu çatışma ortamında hayatını kaybetti, 4 milyondan fazla çocuk ise sakat kaldı. 1 milyonu aşkın çocuk ailesini kaybederken 12 milyon gibi inanılması güç sayıda çocuk ev ortamından uzakta; bu sayının 1/3’i sayıda çocuk mülteci kamplarında hayatına devam etmeye çalışıyor.


Toplum tarafından dışlanmış, hiçbir sosyal üretim çarkına dahil edilmeyen 12 milyon çocuğun herhangi bir eğitim ortamında sağlıklı şekilde eğitim alıp topluma katma değer sağlayacak bireylere dönüşmesi ise olasılık dışı bir durum.
Aksine yaşadıkları travmalar, maruz kaldıkları terör ve şiddet, içinde bulundukları güvensizlik duygu durumu, yaşadıkları ailesel ve çevresel kayıplar, aidiyet hissinin yok oluşu, maruz kaldıkları istismar  ve dünyanın geri kalanına duydukları öfke/küskünlük bu çocukların ve dünyamızın geleceğini zehirleyen en önemli etmendir.


Savaş anlık kayıpların yanı sıra etkilerini çok uzun süre bireyler özelinde toplum üzerinde hissettiren bir olgudur. Savaşın sebep olduğu kayıplar ise çok yönlü ve uzun süreli, süreğen etkilere sahiptir.
Savaşlar aracılığıyla belirli grup ve ulusların çıkarları korunur, gözetilirken medeniyetin en önemli dinamiği olan ve dünyanın geleceğinin mirasçısı kabul edilen çocukların ve gençlerin kendilerini yetiştirebilecekleri şartların sağlanması, geleceği oluşturabilecek nitelikleri edinmeleri muhakkaktır.


Barış ve huzurun hakim olacağı günler, dünyamızın geleceği açısından gecikmeden bir an önce gelmelidir.