İslam dünyası olarak sinirlerimizin gerildiği, duygu durumumuzun alt üst olduğu bir süreçten geçiyoruz. İsrail’in on yıllardır mazlum Filistin Halkına yaptığı zulmün belki de en şiddetlisini görüyoruz son günlerde.
Çok küçük bir alana tıkıştırılmış iki buçuk üç milyon dolayında Filistinli, üzerine atılan bombalarla yaşam mücadelesi veriyor. Ne gidecek yerleri var ne de kalacakları evleri. Şahsım adına, sosyal medya üzerinden Fiistin’e ilişkin paylaşımları gördükçe 3. dünya savaşı çıksın, haçlı ile hilalin savaşı başlasın diyorum. Bu kadar zulme sessiz kalmaktansa tüm samimiyetimle onurlu bir ölümü tercih ediyorum. Yaşama hakkı tanımadan, yerlerini, yurtlarını boşaltmalarına müsaade etmeden bombalamak ve hattâ kimyasal fosfor bombası kullanmak hangi dinde hangi kitapta yazıyor ki! Bunun insanlıkta bir karşılığı var mıdır?
Dünden Bugüne İsrail ve Arz-ı Mevud
Bir asırlık dahi ömrü bulunmayan İsrail devleti 1948’de kurulmuş olup o tarihten bu yana topraklarını hızlı genişletmiştir. Tabiî İsrail bu topraklarını genişletirken dini bir inanca binaen hareket ettiğini bilmemiz gerekiyor. Literatürde “Arz-ı Mevud” olarak geçen ve vâdedilmiş topraklar anlamına gelen bu inanç gereği İsrail devleti kadın, yaşlı, çocuk demeden herkesi öldürmeyi mübah görmüştür. Kuruluşundan bu yana ABD/Avrupa eksenli siyonizm mekanizmasının desteğiyle topraklarını genişleten bu haydut devlet, çevresini kuşatan müslüman devletlerin varlığına aldırış etmeden söz konusu mezâlimi işleyebilmektedir. Bunlara karşılık vicdanına kulak verip sokaklara dökülen dünyadaki bir çok millet, hattâ ABD/Avrupa halkları, yapılan zulmü durdurmak için bir adım atma gayreti içerisinde. Tüm bu yaşananlara İslam devletlerinin sessiz kalması ise izaha muhtaç başka bir konu olarak gündemdeki yerini korumakta ve müslüman halklar, devlet yetkililerinden kınamanın ötesinde bir yaptırım beklemektedir.
Savaşın Ahlakı/Hukuku
Savaşın ahlakı ve hukuku gereğidir ki güçsüz ve biçare olanlar yani yaşlı, kadın, çocuk ve engellilere dokunulmaz. Fakat haydut devlet İsrail’in taraflardan biri olduğu savaş söz konusuysa ve de karşısında müslümanlar varsa kural tanımaz bir terör örgütü gibi hareket ediyorlar. Bu satırları yazmadan önce tahliye olmaları istenen mazlum Filistinli’ler tırlarla topraklarını terk etmek üzereyken üzerilerine yağdırılan bombalarla çoluk çocuk katledildiler. Yine salı gecesi hastaneye atılan bombalarla beş yüzden fazla insanı öldürdüler. Bu yapılanları izah edecek bir kelime yok. Hangi din, hangi ideoloji ve dünya görüşünde yeri ve anlamı var yaşananların. Su ve elektriği keserek, gıda yardımını engelleyerek, üstüne üstlük savaş suçu sayılabilecek her türlü silahı kullanarak ötekine yaşam hakkı tanımamak ne ile açıklanabilir. Ölen yüzlerce çocuğa tanık oluyoruz sosyal medyadaki paylaşımlarda. Bu durumda yaşamın, yaşamanın bir kıymeti olabilir mi? Evimizde oturup, ah, vah edip, el açıp dua etmenin mantıksal bir yanı olabilir mi? Bireysel ve kurumsal her türlü tepkiyi en sert şekilde göstermemiz gerekirken bu kadar sakin kalabilmemizin izahı var mı?
Binyamin Netanyahu:
Bu sadece bizim savaşımız değil, medeniyetin barbarlığa karşı savaşı.
M. Akif Ersoy:
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.
Ne Yapmalı?
Onlarca Müslüman devlet yöneticilerinin bu katliama fiili bir müdahalede bulunamadığı vasatta birey ve toplum olarak bizler bu siyonist haydutlara fiili olarak dur diyemeyiz. Fakat, sıcak evimizde, rahat koltuğumuzda çayımızı içerken söylenmemiz de bir fayda sağlamaz. Akl-ı selim ile hareket edip insani bir tavır ve duruş sergileyebiliriz. Söz gelimi içtiğimiz her bardak kola, Filistinli bir çocuğun kalbine saplanmış bir kurşun olarak geri dönüyor, yediğimiz her bir Algida dondurma, üzerlerine yağan bombaya dönüşüyor. Evimize soktuğumuz İsrail patentli her ürün Kudüs’ü kan gölüne çeviriyor. Müslümanlar olarak bu basit adımları atarak İsrail devletine ciddi bir ekonomik kayıp yaşatmak bizim elimizde. Yüzlerce milyon Müslüman halkın yapması gereken daha duyarlı olmak ve İsrail patentli ürünleri boykot etmek ve tabiî ki bir süreliğine değil.
Dostlar, ben bir babayım. Ölmüş evladının parçalarını bulup poşette taşıyan babanın haykırışlarını görünce ellerimi semaya kaldırıp; ‘Allah’ım bitsin bu işkence, son bulsun bu dünya hayatı’ diye tüm samimiyetimle dua ediyorum. 9-10 yaşlarında bir çocuğun sedyedeki annesinin cesedine bakışını gördükçe kıyameti özlemle bekliyorum. Vicdansızca dünyanın gözü önünde binlerce insanı katleden ve alenen soykırım yapan bu haydut devleti gördükçe karizmatik ve külhanbeyi devlet başkanımızdan somut adım bekliyorum. Yaşayacaksak onurumuzla, öleceksek de namus ve onurumuzla ölelim istiyorum.
“Rabb’im İsrail’in belasını bizim elimizle ver…”
Saygı ve hürmetlerimle…