Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler, afetin yaşandığı günlerde “Asrın Felaketi” olarak tanımlandı ve toplumsal olarak yaşanabilecek en ağır travmamızın tarifi oldu bu kavram.

Bir ulusun bu kadar kısa bir zaman dilimi içerisinde maruz kalacağı bu acı olayı yaşadığımız, tarifin imkan dışı olduğu o günlerden bu yana bu elim olay farklı perspektiflerden farklı uzmanlıklar üzerinde çok çeşitli alanlarda tartışıldı ve yaramız bu süreçte yavaş yavaş kabuk bağladı. Ancak…


Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Adana, Malatya ve Osmaniye’de insanlarımızın kayıplarının acıları henüz yüreklerinde sükut bulmamışken, bölgede yaşanan sosyal ve iktisadi sorunlara kalıcı çözümler sağlanmamışken televizyon ekranlarında devasa şirketlerin, grupların verdikleri sözler havada atıl kalmışken bu kabuk bağlama ne kadar sağlıklı, ne kadar vicdanlı sorgulanması gerekir.


Bugün, bu köşede deprem bölgesinde eğitimin; dolayısıyla çocuklarımızın aldığı yarayı, uğradığı zararı yaşadığı kaybı konuşmak zihinlerimizdeki “hafıza erozyonuna” karşı bir set görevi görür umarım.
Deprem bölgesi içerisinde eğitim öğretim faaliyetlerine devam eden öğrencilerimizin ülkemizdeki öğrenci niceliği içerisinde teşkil ettiği oran %21. Böylesine büyük bir oranın, afetin meydana geldiği günden bu yana yaşadığı travma ve stres bozukluğu ise öğrencilerin gelişimsel süreçleri açısından en büyük problemi ifade ediyor.


Bu problemle baş edebilmenin en temel noktası sağlıklı fiziki şartlar altında günlük rutini ve yaşama entegrasyonu sağlamak iken tam anlamıyla henüz ıslah edilemeyen bölge şartları çözümü zor bir cendereye sokuyor.
Bölgede resmi verilere göre 11.699 eğitim kurumu depremden olumsuz etkilenmiş halde. 4 milyon 100 bin öğrencimizin ikamet ettiği deprem bölgesinde ortaya çıkan bu veriler sorunun çözümü için kat edilecek mesafenin henüz başlarında olduğumuzu açık bir şekilde gösteriyor.


Çözüm mekanizmalarını hem sivil toplum alanında hem de kamusal sahada etkili ve verimli bir şekilde işletmenin yegane yolu; toplumsal duyarlılığımızı her daim tetikte tutmak ve yaşanan afetlere, felaketlere “kanıksamış, kabul etmiş” şekilde değil çözüm odağında yaklaşmaktır…


Yüreğimizdeki yaraları birlik ve beraberlik içerisinde sararken; zihnimizi hafızamızı bir daha böylesine canımızı acıtan felaketler yaşamamak için diri tutmaktır.


Bu ülkenin geleceği için bayrağımızın dalgalandığı her bucakta görev yapan, 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden 960 öğretmenimizi, yaşamını kaybeden tüm vatandaşlarımızı rahmetle yad ediyoruz.  


Acılarımızı ve kayıplarımızı unutmamak, yaşanan felaketlerden dersler çıkarıp daha büyük afetlerde “keşke” dememek ümidiyle.