Günümüzün çok tartışılan konulardan biri: Vahdettin bir vatan haini mi, yoksa Kurtuluş Savaşı sırasında eli kolu bağlı, gönlü Mustafa Kemal’in vatanı kurtarmasından yana olan bir kahraman mı?
Öncelikle Osmanlı padişahlarına karşı bir tavrım olmadığını belirteyim. Padişahlardan saygı ile andığım elbette iyi işler yapanları da var. Ancak hata yapanı da baş tacı edemem. Yapılan yanlışlıklar varsa bunları ortaya koyarım.
Vahdettin’i savunanlara göre; Atatürk, İstanbul’dan Samsun’a padişahın izni, İngilizlerin vizesi ile gitmiştir. Doğru. M. Kemal bir Osmanlı paşasıdır, verilen görevi yerine getirecektir. Ancak gönderilme amacı, “Milli mücadeleyi başlat, düşmanı Anadolu’dan at, diye mi?” acaba!
29 Nisan 1919’da Harbiye Nazırı Şakir Paşa tarafından, Atatürk'e bildirilen görev şuydu: "Türklerin Rumlara yaptığı baskıyı yerinde incelemek ve önlemek üzere Karadeniz Bölgesine müfettiş olarak gönderilmeniz kararlaştırılmıştır.'' Yani M. Kemal Samsun’a şu görevle gönderildi:
“Samsun yöresindeki olayları araştır, Pontus’çu Rumlara karşı oluşan direnişe son ver, suçlular hakkında gerekli işlemleri yap, bölgedeki askerleri terhis et, silahları bir depoda topla.” M. Kemal göreve giderken askeri ve sivil yetkililere emir verme yetkisine sahip olmayı bizzat kendisi istemiştir.
Vahdettin’in, M. Kemal’i Anadolu’ya gönderirken, atlarını satarak, kendisine bir kutu içinde 40 bin altın verdiği, Bandırma vapurunun köhne bir tekne değil, 236 metre boyunda sanki bir transatlantik olduğu söylentisi var. Oysa Bandırma vapuru o günlerde 41 yaşında olup, daha önce batmış, tekrar yüzdürülmüş bir yük gemisiydi.
İsterseniz M. Kemal Paşa ve İsmet Paşa’ya sövmesiyle tanınan Dr. Rıza Nur’un 1924’te yazdığı Türk Tarihi’nde, Vahdettin ile ilgili yazısına göz atalım. İşte o kişi İstanbul’un işgal günlerini şöyle anlatır:
“Felaketlerin en büyüğü İstanbul’da gayet fena bir hükümet oluşmasıdır. Damat Ferit namında biri sadrazam olmuş, İngiliz’den İngiliz, Rum ve Ermeni’den ziyade Rum ve Ermeni kesilmişti. Bu adam, düşmanların çıkarlarına onlardan ziyade hizmet ediyordu. Vahdettin Han, Ferit Paşa’yı tutuyordu. Padişah çok cahil bir insan olmakla beraber hilekâr ve fena huylu bir kimseydi. İngilizler bu uğursuzu, vatanın zararına kukla gibi oynatıyorlardı.” (Dr. Rıza Nur Dosyası-Turgut ÖZAKMAN-Bilgi Yayınevi)
Aynı Rıza Nur, Vahdettin kaçtıktan sonra arkasından neler yazmış, bakalım:
“Vahdettin, yükte hafif, kıymette ağır nesi varsa alelacele toplayıp etrafındaki Çerkezlerle birlikte ve İngilizlerin koruyuculuğunda bir İngiliz savaş gemisine girip yabancı ülkeye kaçtı. İşte bu hain ve uğursuz padişahın kaçmasıyla da Türkiye’de Osmanlı hanedanı göçtü. Bu olay ile millet, vergi yolu ile parasını alıp, saraylarda keyif ve sefahatle yiyen, çıplak milletin hiçbir derdine derman olmayan, aksine millete zulmeden bu padişah adını taşıyan zorba ve sefih insanlardan kurtuldu.”.
M. Kemal Paşa da Vahdettin ile ilgili olarak, Nutuk’ta şu ifadelere yer veriyor:
“Padişah Vahdettin, soysuzlaşmış; kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini düşlediği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz ve korkak, yalnız padişahın isteklerine uymuş.
“Gerçekten, neden ve nasıl olursa olsun, Vahdettin gibi özgürlüğünü ve canını kendi ulusu içinde tehlikede görebilecek derecede aşağılık bir yaratığın bir dakika bile olsa, bir ulusun başında bulunduğunu düşünmek ne acıklıdır. Ancak beceriksiz, aşağılık, duygu ve anlayıştan yoksun bir yaratık, kendisini kabul eden herhangi bir yabancının kanadı altına sığınabilir.”(Tarihsel Olaylarla Söylev - Baki KURTULUŞ – S. 235)
Acaba M. Kemal Paşa Nutuk’ta yalan mı söylüyor?
İngiliz mandasını isteyen, Sevr antlaşmasını kabul eden, M. Kemal’in idamını onaylayan, Milli Mücadeleye karşı yapılan ayaklanmaları kışkırtan ve destekleyen biri sizce nasıl biridir?
Yazıma devam edeceğim.