Gerçekten asılmaya, zehirlenmelere, öldürülmeyi gerektiren suçları var mıydı?

Her biri ülkemizin önünü açma adına, kapalı kutu, tekdüze yaşam zincirini kırıp, değişime gelişime açık olan fedakar, vatansever yöneticilerimizin hayatlarının sonlandırılmak istenmesi sebepler dairesinde ne kadar doğru isterseniz beraberce bakalım.
Kimlerdi bunlar? 1950 ilk çok partili döneminin HALK’ın iradesiyle ülke yönetimine idare selahiyeti verilmiş kişiler.

Merhum BAŞBAKAN; Adnan MENDERES, DIŞİŞLERİ BAKANI;Fatin Rüştü ZORLU ve MALİYE BAKANI;Hasan POLATKAN.

İsimlerini zikrettiğim devlet yöneticileri somut bir şekilde idam yoluyla hayatları sonlandırıldı. Bir de içinde bulunduğumuz devrin şekline uygun, kamufle edilerek modern infazla, kimi zehirlenerek, kimi kaza süsü verilerek, bazılarına da resmen suikast düzenlenerek evvelden olduğu gibi şimdi de görevlerini eksiksiz ifa etmekten çekinmediler.

 

Peki diğerleri kimlerdi? Merhum BAŞBAKAN sn. Turgut ÖZAL. Diğeri bana göre çok manidar olan 18 Mayıs 2006 da beyin kanaması ile  başlayan, altı aylık bir tedaviden sonra solunum yetmezliği ile hayata gözlerini yuman eski BAŞBAKAN Bülent ECEVİT, hatta son yıllarda sn. BAŞBAKAN sn. R. Tayyip ERDOĞAN  bile önce şeker koması ile başlayan hastane serüveni, ardından makam arabasının içinde mahsur kalması, BAŞBAKANA ulaşmak için balyozla arabanın camı kırılarak devam eden bir süreç ile İSTANBUL’da bağırsak kanseri teşhisi ile uygulanan ameliyat, sonrasını ALLAH hayır getire. Bir de FİLİSTİN kurtuluş örgütü (F.K.Ö) lideri Yaser ARAFAT siroz teşhisiyle hayatını kaybettiği, fakat ölümünün kuşkulu olması, araştırılması için bu güne kadar otopsi yapılmaması sizce de manidar değil mi?

 

Asıl meselenin özüne inelim, CUMHURİYET’İN kuruluşu 1923 ile çok partili döneme geçilen 1950 yılına kadar hiç bir devlet yöneticimiz suikaste uğramamış.
 Şimdi yukarıdaki DEVLET yöneticilerimizin niçin hayatları sonlandırıldı? Veya sonlandırılmaya teşebbüs edildiğini açıklama gereği duymuyorum. Hadi kendilerince belirledikleri sadece merhum BAŞBAKAN Adnan MENDERES’in asılma sebeplerinin işte bazıları;

1.Bazı milletvekillerinin muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,
2.KIRŞEHİR’İ haksız yere ilçe yapması,
3.Kanuna aykırı üniversite basmak, sanki o eylemi yapmanın kanunu varmış gibi,
4.CHP’nin mallarını haksız yere el konulduğu iddiaları, iddia sadece kesin değil,
5.Halkı demokrat İZMİR gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek, 
6.Tahkikat komisyonunun kurulup olağan üstü yetkilerle donatılması,
vesaire, vesaire. Sizce gerçekte asılmayı gerektiren sebepler olabilir mi? Tabi o günkü kararı verenler için söylüyorum. Bir deyim var ”Kedi yavrusunu yiyeceği zaman fareye benzetirmiş” artık şartlanılmış bir düşüncenin sonucu.

 

                   Değerli okurlar, herkes elini vicdanına koysun ve düşünsün, vatandaşın trilyonlarını dolandıran İmar Bankası ve Telsim’in patronu Cem UZAN, TÜRKİYE’yi dolandırdı. Avrupa’da hiç bir şey yapılamıyor, müteahhit Selim EDES ile işbirlikçisi EMLAKBANK GEN. MÜD. Engin CİVAN AMERİKA’da komşu bir şey yapılamıyor, kırk bin gencimizin katili apo besleniyor bir şey yapılamıyor.

 

Bu örneklekler tabi ki çoğaltılabilir, ama ortada büyük bir çelişki var, kul hakkı yiyenler, vatandaşı sömürenler, devleti soyanlar, katiller gününü gün ediyor. Memleketi için çalışan, günahıyla sevabıyla taşın altına elini sokanlar ya merhum, sağ olanlar ise şeytani fikirlerin hedefinde. Bu arada işini her dönemde tereyağından kıl çeker gibi aradan sıyrılmayı bilen, her rüzgarın esişine göre hacı yatmaz gibi ayakta duran S.DEMİREL’in yorumunu siz değerli okurlara bırakıyorum.

SAYGI ve MUHABBETLERİMLE…