HAZIRLIK VEYA OLUŞUM DÖNEMİ
Başlangıcından  Meragalı Abdülkadir’e   kadar ( 1360-1435 ) uzanan dönemdir.
Türk milletinin musikiye karşı gösterdiği  ilginin ve  bu sanattan duyduğu zevk ve heyecanın varlığını en eski çağlardan beri biliyoruz.
Arkeolojik kalıntılar, yazılı belgeler bu gün bile varlığını korumuş  eski gelenekler, Musiki ve raks unsurunun toplumun her kesiminde değişik amaçlarla kullanıldığını görüyoruz.
Diğer eski toplumlarda olduğu gibi, eski Türk Topluluklarında da musikinin dini amaçlarla birleştiği ve bütünleştiği kesindir.
İlk Din adamları kitleleri harekete geçirmek için güzel ses, güzel söz ve raks unsurunu kullanmışlardır.
Uygurlar döneminde Türk Müziği; kent, kasaba, köy biçimindeki yerleşime ve 
yüksek, orta, alt tabaka biçimindeki katmanlaşmaya dayalı bireysel, toplumsal, kültürel ve ekonomik gelişme ve farkılılaşmayla bağlı olarak ilk kez  ‘’ Saray müziği, Halk müziği, Kent müziği “ biçiminde ayrımlaşmaya ve türleşmeye başladı.
Belirli ilke, kural, kalıp yöntem ve tekniklere bağlı müzik yapma ve yaratma anlayışı benimseniyor ve yaygınlaşıyordu.
Yalnız, ustanın ağzından-elinden işitip görerek değil, aynı zamanda yazıp, okuyarak da, müzik yapma yöntemi öğrenilip uygulanıyordu
.
Bunu Uygur çalgıcılarının müzik yazısından (yada notasından ) çaldıklarına ilişkin sağlam ve inanılır bir gözlemin  ‘’ Tansukname ‘’  de yer almasından anlıyoruz.
Böylece Türkler, tarihlerinde bilindiği kadarıyla ilk kez sınırlıda olsa ‘’ yazıya dayalı müzik yapma ‘’ aşamasına gelmiş bulunuyorlardı. 
Uygurlar özellikle ticaret dolayısıyla İran ve Hint halklarıyla sıkı ilişkiler içindeydiler.  Bu ilişkiler çerçevesinde Tük müziği,  Hint ve İran müziklerinin birbirinden etkilenmiş olması doğaldır.
Batılıların Türk musikisini ısrarla Arap ve İranlılara mal etme çabalarına karşı Araplarda islamdan once önemli bir musikinin olmadığını günlük yaşantı içinde yerine göre kullanılan bazı monoton ezgilerin bulunduğunu İbni-Haldun’un ünlü ‘’ Mukaddime ‘’ sinin Şarkıcılık ve musiki bölümünde anlatır.
BATI NOTASININ KÖKLERİ
Batı notasını ülkemizde ilk kez leh asıllı Ali Ufki Bey kullanmıştır.
‘’ mecmuai Saz-u söz ‘’ adındaki eserini  bu notayı kullanarak yazmıştır.
melodik seslerin yükseltilmesi ile iki eğri çizgi yada noktalı eğri çizgi ile belirtiliyordu.
Bunların adı ‘’Acutos,Gravis,Secundicus ‘’ idi .Böylece başlayan notalama denemeleri bir çok aşamalardan geçti.
Daha sonra  bu işaretler tek bir çizgi üzerinde değil, tiz ve pes perdeler için paralel perdeler üzerinde gösterildi.
Bugünkü batı notası 1730 yıllarından itibaren son şeklini almaya başlamıştır.
Batı notasının ülkemize girişi Sultan 2.Mahmut zamanında olmuştur.
Batı notası Abdülmecid zamanında iyice yerleşmşsede eski müsikişinaslar daha uzun yıllar kullanmışlardır..
 KLASİK DÖNEM
KLASİK DÖNEM’İN İLK BÖLÜMÜ
Meragali Abdülkadirden Itri’ye kadar surer. 1360-1712 yıllarıdır. 
İstanbul her türlü kültürün merkezi olmakta ve klasik formun en güzel örnekleri  verilmektedir.
Bu dönemin ünlü isimleri;
ABDÜLKADİR MERAGİ,GAZİ GİRAYHAN,HATİP ZAKİRİ,BEHRAN AĞA VE ITRİ’DİR.
ABDÜLKADİR MERAGİ;   sözlü eserleri değişik makam ve usullerde 13 kar, beste ve nakış beste, yörük semai ve aksak semai olmak üzere 30 kadardır. Devri-hindi usulü ile bestelemiş Rast makamındaki Kar-I muhteşem ile segah makamındaki Kar-I şevasaz ve Haydarname en tanınmışlarıdır.
Sonuç olarak Hoca Abdülkadir iyi bir nazariyatçi olduğu kadar iyi bir bestekardır.
SULTAN  3. SELİM (1761-1808)
20 yıl süren hükümdarlığı esnasında yenileşme yolundaki teşebbüs ve gayretlerinden başka musiki ve şiire karşı göstermiş olduğu derin ve hararetli ilgiden dolayı edebiyat ve musiki tarihimizde kendisine önemli bir yer ayırmamız gerekiyor.
Musikiye genç yaşta başlamış ve bu sanatla en çok şehzadeliği döneminde meşgul olmuştur.
3.Selim’in müsiki hocaları Kırımlı Kamil Efendi ve Tanburi Ortaköylü İzakdır.
Bilhassa peşrev ve saz semaileriyle o devrin ünlü bestekarlarından biri olan Izak’a karşı padişahın fevkalede hürmet ve teveccühü vardı.
Ayrıca, yeni birleşik makamlar meydana getirmiş olması hassasiyetinin, zevkinin ve nihayet musiki bilgisinin enginliğine dalalet eder.
Bu makamlardan bazıları; Isfahanek-I cedit,Arazbar -Buselik,Hüseyni-zemzeme,Neva- Kürdi,Gerdaniye kürdi,Suzi-Dilara,Şevki-feza birleşik makamlardır.
Bir yandan Hamparsum Limonciyandan bir nota yazısı bulmasını isterken 
Diğer taraftan Ali Nutki Dede ve Abdülbaki Nasır Dede ile dostluk kurmuş ve onlardan bu konuda yardım istemiş teşvik ve iltifatlarını esirgememiştir.
Bu sayede Hamparsun Notası bulunarak pek çok değerli musiki eserimiz unutulmaktan kurtulmuştur.
HAMPARSUM NOTASI
Ermeni asıllı bir müzikolog olan Hamparsum Limonciyan Sultan 3. Selim’in isteği üzerine bir nota yazım sistemi geliştirmiştir.
Bestekarlar ve icracılar tarafından çok ilgi gösterilen bu sistem son zamanlara kadar çoğunlukla kullanılmıştır.
Orta çağ Avrupasında kilise ve manastırlarda müzik yapılırken ezginin iniş ve çıkışlarını göstermek amacıyla güftelerin üzerlerine konulan işaretlere benzeyen 7 işaret üzerine kurulmuştur.
18.YÜZYILDA TÜRK MUSİKİSİ
ÜNLÜ BESTAKARLAR; (HAFIZ POST,ITRİ,DEDE EFENDİ )
17,yüzyılda Türk Musikisinin gösterdiği büyük ilerleme 18.yy’da da bütün hızı ile devam etti. Bu yüzyılda yetişmiş olan büyük Bestekarlar Klasik okulun bütün gereklerini yerine getirir ve geleneklere bağlı kalırken bazı yenilikler ekleyerek çok sayıda eser vermeye devam ediyorlardı.
Bu yüzyılın ilk 10 yılı içinde Dahi Bestekar Itri’nin (bkz;Haber-Tire-Tanju Çığranış Yazıları-Türk Müsikisine yön vermiş Bestekarlar) Kişiliğinde Klasik Dönem zirveye ulaşmıştır.
Musiki anlayışındaki bu meyil edebiyat dünyasındada kendini göstermiş 
Halk şiiri anlayışı içinde şairlerimiz hem hece, hem de aruz kalıplarını kullanmış, daha kolay anlaşılabilir eserler vermeye çalışmışlardır.
Bunun için bu ihtiyaçtan kaynaklanan başka bir musiki türünün doğmasıda bu yüzyıla rastlar.
Türk Sanat Müsikisi ile Türk Halk müziği arasında bir tür müsiki (aşık müsikisi)
doğmuş oldu.
Her iki türden renk ve koku taşıyan bu musiki o dönemde oldukça revaç bularak 19.yüzyılda da etkisini sürdürdü.
Türk Sanat müsikisi repertuarında bulunan koşma, divan, semai bestelendi. Ayrıca oyun takımlarına eş eden ‘’ Karciğar köçekçe ve tavşancalarıda buna eklemek gerekiyor.
Bu yüzyılda Dini musiki geleneği bütün ihtişamı ile devam etmiştir.
En çok mevlevi ayini bu yüzyılda bestelenmiştir.
HAFIZ POST (1630-1694 )
Bu gün elimizde Tevşih, durakBeste, ağır semai, yörük semai olmak üzere 10 eseri bulunmaktadır.Özellikle dini eserlerinde ‘’ilahi bir neşvenin şen duyguları hakimdir’’ 
Hafız Post’un Divan, Tasavvuf, Aşık ve Halk edebiyatının her tür şiir şeklinde beste yapmış olması dikkat çekicidir. Beste tekniği açısındanda eşşiz bir başarıya ulaşmıştır.
Yaşadığı çağda ve daha sonraki yüzyıllarda ünü yalnız Osmanlı İmparatorluğu sınırları içnde kalmamış bütün islam ülkelerine yayılmıştır.
Hafız post dini ve ladini mahiyette yüzlerce eser bestelemiştir.
Murabba beste ,semai, nakış şarkı şeklinde besteledikleri 1000’e yaklaşır.Fakat elimizde bulunanlar 8-10 eseri geçmez.Klasik Türk Musiki repertuarımızın en güzellerinden olan bu eserler onun bestekarlıktaki maharet ve ince duygusunun en parlak delilidir.
Özetle Hafız Post Klasik musikinin şekillenmesine,  formlaşmasına büyük katkıda bulunmuş bir bestekardır.
* Post lakabı kendisine vücudunun baştan aşağıya gür ve sık kıllarla örtülü olmasından dolayı verilmiştir.
*Bu yazımda Klasik Türk Müsikisinin Başlangıç ve Klasik Dönemin Özetini vermeye çalıştım.
Haftaya Neo-Klasik Dönemin Dahilerinden Hamaizade Dede Efendi’nin hayatını ve eserlerinde oluşan Biyografisini işleyeceğim.
Saygılar.