“Ortadoğu’da Bir Demokrasi Adası” Bu ifade teokratik ve apartheid yönetim şeklinin en bariz temsilcisi olan İsrail Devleti için batı demokrasileri tarafından yıllardır süregelen bir tanımlama.


Yönetim şekli her ne kadar bu tanım üzere gözükse de neredeyse 1948 yılından beri bahsi geçen yönetimin temsiliyet makamlarının takındığı davranış ve düşünce örüntüsü bu tanımın içini doldurmaktan oldukça uzak.
Bir toplumun davranış ve düşünce dünyasını, bu dünyaya dair şemalarını çevresel etmenler ve programlı bir eğitim süreci/faaliyeti oluşturur.
İsrail, resmi kuruluş tarihi olan 14 Mayıs 1948 yılından önce dahi gelecek nesilleri için geleneklere bağlı bir eğitim programını hem aile birimleri içerisinde hem de okul ve ibadethanelerinde işletmekteydi. Devletlerinin resmi kuruluşuyla birlikte eğitim programlarını da kurumsal çatılar altında toplamaya başladılar. İsrail’de eğitim programları 4 ana gruba ayrılmıştır. Bu gruplar:


•    Nüfusun yoğun olarak devam ettiği, adına “Mamlachti” denen devlet okulları
•    Yahudi gelenek ve göreneklerini odaklaştırmış, adına “Mamlachti Dati” adı verilen din/devlet okulları
•    Arap/Durzi tarihi ,dini ve kültürü üzere kurulan Arap-Durzi Okulları
•    Uluslararası iltisaklı özel okullar/kolejler.

Her ne kadar eğitim programlarını uygulayan bu kurumları 4 ana başlık üzerinde inceliyor olsak da , bu kurumların devlet tarafından teşvik ve dikte edilen en önemli teması “Siyonizm ve  Bütünleştirilmiş Yahudilik Çalışmaları(Jewish)” dir.
Bütün eğitim düzeylerini kapsayan bu tema, orta öğretim kademelerinde askeri okullar ile daha da birey üzerinde perçinlenmiştir. Bu anlayış/bilinç  kadınlar (2 yıl)  ve erkekler (3 yıl) için zorunlu olan askerlik görevi ile en üst düzeye çıkmaktadır.
Eğitim sistemin amacı program içerisinde “Çocukları farklı etnik, dini, siyasi ve kültürel kökenlerden insanların bir arada yaşadıkları demokratik ve çoğulcu bir toplumun sorumlu bireyleri olmaya hazırlar.” Şeklinde belirtilse de bu amacın yalnızca slogandan öteye geçemediği tüm dünyaca bu günlerde idrak edilmektedir.
Yahudilik miras ve gelenekleri ile siyonizmin küçük yaşlardan itibaren eğitim aracılığıyla  İsrail toplumunda yarattığı psikozun tüm sancısını,acısını başta komşu bölge halkları olmak üzere tüm dünya çekmektedir.
Eğitim sistemleri içerisinde seyreltilmiş olarak verilen ve üstünkörü geçilen evrensel ahlaki değerlerin ise tüm bu kasta rağmen ne kadar etkili olduğunu; İsrail toplumu içerisinde mevcut politika ve yıkıcı eylemlere ses çıkaran, itiraz eden bir grup insan üzerinden görebiliyoruz.
Özellikle eğitim sistemlerinin evrensel barış ve ahlak ilkeleri ekseninde programlanması gerekliliğini çok acı yaşantılarla 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarına doğru tekrar tecrübe ediyoruz.