Gerek basın yoluyla gerekse yazışmalar yoluyla uzun zamandır Tekel’ in özelleştirilmesiyle issiz kalıp daha sonra Devlet Kurumlarında 657 Sayılı Kanunun 4. Maddesinin C bendine istinaden istihdam edilen personelin durumunu paylaşmıştık. Bu konuda toplum olarak çok fazla bilgi sahibi değiliz, yani ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu durumdaki arkadaşımın birisi geçenlerde bir hesap çıkartmış bu hesabı sizinle paylaşmak isterim; diyor ki arkadaşım “ Maaşımız 890 TL ve bizler 11 ay çalışıyoruz ortalamaya vuracak olursak yılda aylık maaşımız 815 TL.’ye geliyor” demiş buradan hareketle durumlarını ve bir ailenin giderlerini çıkartmış şöyle ki; “Bizim genelde çoğunluğumuz 1993 tarihli işe girenleriz ve yaşımız 40 ile 45 yaşı arasında, hemen hemen hepimizin üniversitede yada Lisede eğitim gören çocuklarımız var. Bu gün bir üniversite öğrencisinin asgari aylık gideri 500 TL. kış günlerini yaşadığımız şu günlerde en asgari yakacak gideri aylık 200 TL. Elektrik su gideri ortalama ve asgari 120 TL. bu hesapla maaşımız bitti. Geriye 4 kişilik bir ailenin en az Market gideri olan 500 TL. Pazar Masrafı gideri olan en az 150 TL. Sağlık gideri olarak en asgari ortalama 100 TL. Giyim gideri olarak en asgari 40 TL. Ulaşım gideri olarak en az 100 TL. Telefon ve iletişim gideri olarak en az 40 TL. Tüp gaz gideri olarak en az 72. TL. yani toplamda 1.032 TL açığımız var ve bu açığımız temel ihtiyaçlar için olan açığımız.” Demektedir.

Bende bu verilere ışık tutması, olayı daha da belirginleştirmesi için Ülkemizin 2012 yılı ocak ayı itibariyle açlık sınırı ve yoksulluk sınırı rakamlarını çıkarttım. TÜİK verilerini baz alarak çıkarttığım sonuca göre ülkemizde 978,79 TL açılık sınırıdır, yani  978,79 TL.’ den az geliri olan vatandaşlar açlığa terkedilmiş demektir. Yoksulluk sınırı ise 2 bin 601 TL olup bu rakamdan az geliri olan vatandaşımızda fakir kategorisindedir. Bu rakamlar devletin resmi rakamlarıdır. Şimdi bir sistem düşünelim ki kendi çalışanını açlığa sefalete mahkum etmiş, böyle bir sistem sizce olabilir mi? Oluyor işte nasıl mı? Şöyle ki; Devlet bu arkadaşları 657 sayılı kanun kapsamına sokarak başka bir gelir getirici iş yapmasının önüne geçmiş verimi arttırmak istemiştir buraya kadar yapılan doğrudur. Eğer çalışandan verim bekliyorsanız çalışanın tek işte çalışması önemlidir. Ancak bu arkadaşları açlık sınırının altında ücret vererek verimini hepten yok etmenin anlamı nedir? Anlayamadığım konu budur. Diğer bir husus ta devlet bu arkadaşlarımızı bir kanun hükmüne göre istihdam etmiştir ve o kanun hükümlerine göre davranmasını, çalışmasını beklemektedir eğer aksi olursa o kanun hükümlerinde ceza ve yasaklar yürürlüğe konulur demektedir. Ancak bahsettiğim kanundaki yasakları, cezaları ön gören bu sistem nedense aynı kanun hükmüyle verilmesi gereken haklardan bu arkadaşlarımızı mahrum etmekte ve Devletçe ödenmesi gereken Aile yardımları Bakanlar Kurulunun bir kelimesiyle ödenmemektedir. Asgari ücretin üzerinde maaşla işçi çalıştıran bir özel kuruluşa Devlet Sosyal Güvenlik Kanunuyla çalışana Aile Yardımı ödenmesini zorunlu kılarken,  kendisini muaf tutmasının ve çalışanına bu sosyal ödeneği vermemesinin tek bir izahı olabilir onu da atalarımız zaten yapmış şöyle ki; “ Ele verir talkımı kendisi yutar salkımı” bu durumun başka bir izahı olamaz.

Buradan hareketle genel durumumuzu bakacak olursak gerçekten Ülkemizin yarısı açlık sınırında ve altında diğer yarısının yarısı da yoksulluk sınırında ve altında geri kalan %25 galiba mutlu azınlık.

Bu tür uygulamalar bizim devlet geleneğimizde olmayan uygulamalardır. Yöneticilerimiz devlet geleneklerimize uygun bir şekilde vatandaştan yana tavır alarak duruş sergiler iş ve işlemleri böyle yürütür, karar ve yönetmelikleri bu doğrultuda çıkarırsa mağduriyetlerin önüne geçilmiş olur, insanımız daha huzurlu olur diye düşünüyorum. Sürçü lisan eyledikse affola.

4/C Statüsünün 4/A statüsü olarak değiştirilmesi dileğiyle, Hoşça kalın, sağlıcakla kalın…