“Varlığım Türk varlığına armağan olsun”

        Yaşarken ve şehit olurken bir Türk askeri idealini temsil eden Ömer Halis Demir komutanımın manevi huzurunda saygıyla eğiliyorum.

        Türkiye 15 Temmuz gecesinde çok önemli bir tehlike atlattı. Doğru değerlendirildiği takdirde Türkiye o gece olanlar ile tarihin en büyük düşmanından kökten kurtulma şansını yakalamıştır. Bu fırsatın değerlendirilmesi yaşananların doğru okunması ile mümkündür.

        Durum vahim daha hiç bir şey atlatılmış değil, toz bulutu daha Türk milletinin üstünden kalkmış değil, hiç bir şey net olarak görülmemekte, rahatlatıcı açıklamalar tereddütleri gidermemekte, tedirginlik devam etmekte. Çünkü TSK’ nın içinde darbeye bulaşmamış bu çete üyesi subay ve Astsubayların olup olmadığı varsa akıbetlerinin ne olacağı henüz belli değil. Yani tehlike gerçekten daha geçmemiştir. 3 Ağustos 2015 tarihinde kaleme aldığım ve serinin ilkini anca yayınlayabildiğimiz “Kırmızı Kitap ve Terör” başlıklı yazımda her şeyin ve olabileceklerin farkında olduğumu o günlerde bu yazımı okuyanlar sanırım bu gün anlamıştır. İşte tam o günlerde FETÖ diye tanımladığım şimdi ise F(it)netullah diye tanımlayacağım bu kumpas örgütünün hukuksuzlukları, kayırılmaları, mahkemelerdeki, müfettişliklerdeki adamları ile Türk çocuklarına nasıl kumpaslar kurduğu hakkında belge ve bilgilerle Devletin en tepesine kadar gittik. Ancak bilgi alma tutanaklarıyla bizleri hep başlarından savdılar. Sonra da o bilgi alma tutanaklarıyla haklarımızda iftira davaları açtırdılar. Biz bunları yaşarken nerden kimden cesaret aldığını yeni yeni çözdüğümüz birileri ne mahkemesi ne adaleti adalette biziz mahkemede biziz diyerekten üzerimize üzerimize geldi.

        Keşke o günlerdeki ihbarlarımız değerlendirilip gerekli işlemler anında yapılsaydı, yapılsaydı diyorum çünkü bu konuda ihbarlarda bulunanların bir tek bizler olmadığını adım gibi eminim. Bu gün bu yeltenmeye fırsatları olmazdı ve bu kadar can’da heder edilmezdi, Ülkemiz böyle durumlara düşmezdi kanaatindeyim. Belki de o günlerde ulaştığımız noktalardakilerde bu kumpas çetesinin içindeydi ve ikinci adam konumunda olanlar vardı. İşte bu yüzden diyorum tehlike geçmedi diye çünkü iyi biliyorum ki bu F(it)netullah kumpas çetesi en ince kılcallara kadar sızmış bir çetedir. Bence Cumhurbaşkanından, sokakta çöp toplayan insanımıza varıncaya kadar herkes yanındaki yöresindeki herkesi bir kere daha gözden geçirmelidir. Bu bir paranoyaklık değil tedbirdir.

        Her zaman söylediğimi bir kez daha tekrar etmekte fayda görüyorum. Demokrasi ve hukuk çarkı içerisinde bulunan hiçbir hareket bu millet için tehlike arz edemez, ancak bu millet için tehlikeli olan illegal olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti Sistemi üzerinde hâkimiyet sağlamaya çalışan yapılardır. Bizler ülke nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan bir devletin vatandaşlarıyız ve bünyesinde Ruhban sınıfı olmayan tek din ise İslamdır. Bu gün F(it)netullah kumpas çetesi bu millete nasıl bir kumpasın içine çektiyse aynı durumdaki diğer tarikat ve cemaatlerin bu tür kumpas hazırlamayacağının garantisi yoktur. Ülkemizde din konusunda vatandaşı aydınlatmak üzerine kurulmuş bir Diyanet İşleri, Din adamı yetiştirmek için kurulmuş İmam Hatip Okulları ve İlahiyat fakülteleri mevcuttur. Biz Türk Milletinin böyle yasadışı kurulmuş merdiven altı kuruluşlara hiç mi hiç ihtiyacı yoktur. Türk milleti böyle din simsarı yapılara pirim ve geçit vermediği gün inanın gerçek aydınlığa kavuşmuş olacaktır.

        Demokrasilerde Seçimle iş başına getirdiklerinizi beğenmezseniz daha iyilerini aday yapar, oy verir seçer ve iş başına getirirsiniz bu vatandaş için bir şanstır ve irade kullanımıdır. Fakat bu tür ruhban sınıflarına güç ve kudret verdiğinizde böyle bir şansınız kalmayacaktır. İran örneğinde olduğu gibi Cebren ve hile ile sizin demokrasinizin de özgürlüklerinizin de çalışan hukuk çarkınızın da bir anda içinin edildiğini görmeniz çok uzun zamanınızı almayacaktır. Ancak artık dönüşü zor bir yola girmişsinizdir. O yüzden Türk milleti bir an önce sorup soruşturan araştırıp öğrenen bir millet olmak zorundadır.

        Geçen yıl yarım bırakmak zorunda kaldığım bu yazı dizisine tekrar başlayabilmiş olmanın mutluluğuyla hoşça kalın sağlıcakla kalın. Devamı mutlaka gelecektir.