1940’lı yıllarda ilk tanımlamalarının yapıldığı, semptomlarının bütüncül şekilde değerlendirilip tanı şeklinde geliştirilen; beyin hücreleri arasındaki nörolojik ve gelişimsel bir bozukluk olarak ele alınan Otizm Spektrum Bozuklukları son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ciddi bir artış ivmesi göstermektedir.


Beyin gelişiminde yaşanan anormallikler olarak ifade edilen bu durum ilk tanının konulduğu geçmiş yıllardan günümüze binlerce araştırmaya kaynaklık etmiş ve otizm sendromuyla ilgili sebep-sonuç çerçevesinde birçok farklı görüş geliştirilmiştir.


Öncelikle genetik/kalıtsal olarak ele alınan bu sendrom neredeyse salgın hızında ilerleme ve yayılma gösterdiği için son yıllarda yapılan araştırma ve çalışmalar çevresel faktörleri de bir değişken olarak ele almanın gerekliliğinin altını çizmektedir.


Araştırma kapsamının bu noktaya evrilmesinde yıldan yıla yaşanan pik noktadaki artışlar etkili olmuştur. Yıllar bazında kayıtlı teşhislere bakacak olursak; 1995 yılında her 1000 çocuktan birinde görülen otizm spektrum bozukluğu günümüzde neredeyse 35 çocukta bir görülme sıklığına ulaşmıştır. İlerleyen yıllarda ise bu oranın 10-12 çocukta bir görülme sıklığına ulaşacağı öngörülmektedir.
Otizm Spektrum Bozukluğunun çocuklar arasında son yıllarda göstermiş olduğu bu hızlı artış uzmanlar tarafında çeşitli sebepler ışığında değerlendirilmektedir. Kalıtsal bir aktarımın sebep olduğu fikrinde yoğunlaşan ancak henüz bu bağlamda araştırmalarını nihayetlendirmeyen bilim insanlarının ifade ettikleri ve sıklıkla tartışılmaya devam edilen sebepleri ise şu şekilde sıralayabiliriz:


•    Sindirim sisteminde yaşanan problemler sebebiyle vitamin ve mineral yönünden beslenemeyen beyin hücreleri
•    Bağışıklı sisteminde yaşanan hasarlar
•    Çevresel toksin, ağır metaller ve virüsler


Her ne kadar uzmanlar belirtmiş olduğumuz sebepler çerçevesinde otizm spektrum bozukluğu üzerine çalışsalar da hemen her başlık için araştırmalar tez/antitez süreci devam etmektedir. 
Otizm tanısı konmuş çocuklarımız için ise uyum, adaptasyon ve gelişim noktasında en temel bilimsel mücadele aracı özel eğitim programlarıdır. 3 yaş öncesi tanının önem arz ettiği otizm sendromları için özel eğitim programları çerçevesinde Uygulamalı Davranış Analizi geliştirilmektedir.


Çocukları için otizm spektrum bozukluğu ile mücadele sürecinde olan ailelerin, odağında yalnızca çocuklarının gelişimini ve uyumunu destekleyen bu özel eğitim süreçlerine dahil olmaları ve başvurdukları özel klinik destekleri ya da alternatif uygulamaları ancak ve ancak Özel Eğitim kurumlarının yönlendirmeleri neticesinde ele almaları gerekmektedir.


İlerleyen yazılarımızda otizmli çocuklar için uygulanan özel eğitim programları ve öğrenme uyum güçlüklerine karşın geliştirilen öğretim yöntem ve tekniklerine değineceğiz.