Kariyerine Türkiye'den önce dünyaya açılarak başlayan ünlü tasarımcı Mehmet Gözetlik'in 'Maksimalist dünyada minimalist etki' isimli projesi yurtdışında oldukça ses getirdi. Yurtdışında çok tanınan ancak Türkiye'nin yeni keşfettiği bir isim olan Mehmet Gözetlik, dünyanın gereğinden fazla karışık olduğuna inanıyor ve sadeleşmenin gerekliliğini savunuyor. Starbucks 2011 yılında logosunu sadeleştirdiğinde Washington Post başta olmak üzere pek çok uluslararası yayın konuyu Gözetlik'in projesiyle ilişkilendirdi. Selfridges&Co da, Mehmet Gözetlik'ten esinlenerek No Noise isimli bir mağaza konsepti geliştirdi.
Ege kültürünün insanı cesaretlendiren bir geleneği olduğuna inanan Mehmet Gözetlik'le, Tire'den dünyaya açılan öyküsünü ve savunduğu yeni nesil pazarlama yaklaşımını konuştuk.


-TİRE'DE BAŞLAYAN, SONUNDA SİZİ DÜNYANIN TANIDIĞI BİR İSİM HALİNE GETİREN YOLCULUĞUNUZDA, BAŞARINIZI TETİKLEYEN NE OLDU? 
Yaşamım boyunca farklı bir boyutta süren tutkularımı, aşklarımı, heyecanımı ifade edebileceğim birkaç dünyevi düzlemden biriydi tasarım. Bu yüzden kabına sığmayan ruhumu tasarımın sonsuzluğuna bıraktım. Tasarım söz konusu olunca işin ne kadarı yetenekten ne kadarı deneyimden besleniyor? Kendimi başkalarından daha yetenekli görmüyorum. Aslında tüm çocukların yetenekli olduğunu düşünüyorum. Deneyimlerimiz de yeteneğimizin sönmesinde veya filizlenmesinde önemli rol oynuyor. Kendimi şanslı gördüğüm nokta Ege kültürünün insanı cesaretlendiren bir geleneğe sahip olması. Hem ailem, hem dostlarım üretkenliğimde önemli bir role sahipler.


"21.YY'DA SADELEŞME, YAŞAMSAL BİR İHTİYAÇ"

-REKABETİN BU KADAR YOĞUN OLDUĞU BİR DÜNYADA SADELEŞME YOLUNA GİDEREK MARKAYI FARKLILAŞTIRMAK MÜMKÜN OLABİLİR, AMA SATIŞ YAPMAK MÜMKÜN MÜ?
Günümüzün giderek artan çeşitliliği ve tüketim özgürlüğü bizleri karmaşık bir seçim parodoksunun içine sürüklüyor. Örneğin, bir süper markette sos almak isteyen birisi, 20 den fazla makarna sosu, 40 dan fazla meksika sosu, 50'den fazla peynir sosuyla beraber, zeytinyağından sirkeye, acılardan baharatlara kadar yüzlerce ürün ve markayla karşılaşır. Bu yüzlerce sos çeşidinin reyonlarından size doğru "beni al" diye bağırdığını hayal edin, hangisinin sesini duyabilirsiniz? Üstelik süper market alışveriş listemizde sadece bir sos yok. Internet ve yayın teknolojilerinin gelişimiyle, tabletten, akıllı telefona, bilgisayardan televizyona kadar bir çok mecradan izlediğimiz içerikleri de bu karmaşaya eklersek, zihnimizin içinde bulunduğu bilgi yığınının ağırlığını daha iyi anlayabiliriz.


"HERŞEY DEĞİŞİRKEN AMBALAJLAR NASIL AYNI KALABİLİR?"

-SADELEŞME PAZARA HAKİM OLDUĞUNDA, PAZARLAMADA GÖZ BOYAMA DÖNEMİ SONA ERER DİYEBİLİR MİYİZ?
Duygusal etkileri, mantıksal yaklaşımlardan daha çok seviyoruz. Açıklayıcı olmasındansa bizi mutlu etmesini, pozitif his uyandırmasını tercih ederiz. Ben de ürünü öne çıkarmaktan ziyade, duyumsamalarımızın evrim geçirdiğine işaret ettim. İletişim teknolojilerimiz, öğrenme ve algılama biçimimiz değişirken, etkileşimlerimiz evrim geçirirken, ambalajlar nasıl değişmeden kalabilirler. 


WASHİNGTON POST EDİTÖRÜNDEN ŞAŞIRTAN EMAİL 

-WASHİNGTON POST STARBUCKS LOGOSUNDA SADELEŞMEYE GİTTİĞİNDE SİZE ATIFTA BULUNDU? NE HİSSETTİNİZ?
Sadece Starbucks değil, o sıralarda Target isimli Amerika'nın en büyük market zinciri de kimliğinde sadeleşmeye gitmişti. Bir gün Washington Post'tan bu küresel değişimin nedenini soran bir email aldım. Ben de, bu değişimi ilgili markaların kendi ajanslarının yaptığını, onlara sormaları gerektiğini söyledim. Washington Post'un editörü ise beni şaşırtan o cümleyle başlayan emaili gönderdi. "Tüm dünyadaki bu değişimi tetikleyen etkenlerden birisinin sizin projeniz olduğunu düşünüyoruz, bu yüzden sizin fikirleriniz, o ajanslarınkini öğrenmekten daha etkili olabilir."


-MARKALAR PROJENİZE NASIL YAKLAŞTI? 
Markalar projeye olumlu yaklaştılar. Önce Starbucks, ve Target'ın başlattığı değişime sonradan Coca Cola, Red Bull, Heinz, Levis, Brother, Marmite, Clinique, Crème de la Mer, Self Fridges ve bunlar gibi daha onlarca küresel marka katıldı.


"ANADOLU TOPRAKLARINDAN ALDIĞIM GÜÇLE DÜNYAYI ETKİLİYORUM"

-HİÇ YURT DIŞINDA YAŞAMAYI DÜŞÜNMEDİNİZ Mİ? YURT DIŞINDA OLDUĞU GİBİ TÜRKİYE'DE DE MARKA OLMA İSTEĞİNİZ, ÇABANIZ NE DÜZEYDE?
Kendimi Türkiye'de bir sınırın içine hapsolmuş gibi hissetmiyorum. Gücümü bu topraklardan alıyor, projelerimle tüm dünyayı etkiliyorum. Yurtdışına da her fırsatta çıkıyor, daha organik bağlar kurmak için her fırsatı değerlendiriyorum.


-TASARIM VE ÜRETİM İŞİN İÇİNE GİRİNCE, "SERMAYE VE FİNANSMAN SORUNU" GÜNDEME GELİYOR. GELECEKTE YERLİ YABANCI BİR YATIRIMCIYLA ORTAKLIK KURMA, MARKANIZI SATMA GİBİ PLANLARINIZ VAR MI?
Her türlü ortaklığa açığım ama Antrepo'yu satmayı düşünmüyorum. Biraz klişe olacak ama onu sonraki kuşaklardan emanet almışım gibi hissediyorum. Antrepo sahipsiz olsun, herkese ait olsun, herkes Antrepo içindeyken bir aidiyet hissetsin istiyorum.


-TÜRKİYE'DE İMZA ATMAK İSTEDİĞİNİZ BİR PROJE, BİR HAYALİNİZ VAR MI?
Olmaz olur mu, yüzlerce proje var. Bazılarının üzerinde çalışıyorum bazılarıysa henüz hayal aşamasındalar. Bu günlerde, Türkiye'deki tasarım eğitimine katkı sağlayacağına inandığım, girişimcilikle ilgili bir ar-ge projesinde çalışıyorum. Ayrıca uluslararası bir Türk şirketine yenilikçi bir tasarım projesi üretiyorum ve bu projeyi de 2014 başında yayınlamayı planlıyoruz.

kaynak:stargazete.com

Editör: Haber Merkezi