Tüm bu ekonomik önlemler, Türkiye’yi savaşın olumsuz etkilerinden uzak tutmak adına gerçekleştirilir. Ekonomik alandaki tüm olumsuzluklara karşın devletin kontrolündeki döviz rezervlerinde olağanüstü bir artış sağlanır. Türkiye silah endüstrisinde kullanılan kromu savaşan ülkelere satarak önemli ölçüde döviz elde etmeyi başarır. 1950’de CHP iktidarı DP’ye devrederken Merkez Bankasında 280 milyon dolarlık döviz rezervi vardır.

Savaş yıllarında bir yandan ekonomik sıkıntılar aşılmaya ve savaşa girmemeye çalışılırken, diğer yandan da Atatürk döneminde başlatılan ve büyük mesafeler kat edilen eğitim ve kültür alanındaki çalışmalar devam eder. İnönü döneminin en önemli eğitim kurumu Köy Enstitüleridir. Kırsal kesime öğretmen yetiştirmek amacıyla 1940 yılında açılan Köy Enstitüleri, Türkiye’nin dünya eğitim tarihine kazandırdığı en özgün modellerden biri olarak döneme damgasını vurur. Köy Enstitüleri 1954 yılında D.P. tarafından kapatılmasına karşın, yetiştirilen öğrenciler uzun yıllar aydın beyinler olarak toplumu etkiler.

İnönü dönemindeki kırsal kesimle ilgili çabalar Köy Enstitüleri ile sınırlı kalmaz. Atatürk döneminde gündeme gelen toprak ve tarım reformu çalışmalarına yeniden hız verilir. Ancak geniş emlak sahiplerinin yoğun tepkisi ve konuyla ilgili alt yapı eksiklikleri nedeniyle topraksız köylü bırakmama çabaları bu dönemde de başarıya ulaşamaz.

Burada İsmet Paşa’nın o ünlü anısına da yer verelim. 2. Dünya savaşı sonrasının yokluk dönemidir. İnsanlar ekmek kuyruklarında karne ile ekmek almak için beklemektedir. İsmet İnönü’nün yanına bir çocuk gelir. “Bizi ekmeksiz bıraktınız.” der. İnönü çocuğa döner: “Evet sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım.” Gerçekten de İnönü Türkiye’yi 2. Dünya savaşına sokmayarak binlerce çocuğun babasız kalmasını önlemiştir.

Uzak görüşlü bir devlet ve siyaset adamı olan İnönü, gerek İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tüm dünyada esmeye başlayan özgürlük ve demokrasi rüzgârlarına, gerekse savaş sıkıntılarının doğurduğu toplumsal tepkilere seyirci kalmaz. Nitekim 1945 yılında önce "rejimin liberalleşmesi" gereğinden söz eder. Ardından "muhalefet partisine olan ihtiyacı" dile getirir. Açtığı bu yoldan, CHP'nin içinden Demokrat Parti'nin doğmasını, 1946'da CHP'yi zorlamasını ve 1950'de iktidar olmasını demokratik bir hoşgörü ile karşılar.

Böylece çok partili demokratik hayata geçişi sağlar ve dürüst bir seçim yasası yaptırarak iktidarı devreder(14 Mayıs 1950). Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve muhalefet lideri olarak on yıl boyunca büyük bir demokrasi savaşı verir(1950-1960). Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes’in başbakan olarak iktidarları 10 yıl devam eder. DP ithalatı serbest bırakır. Lüzumsuz birçok mal mesela çeşitli markalarda otomobiller kamyonlar ve traktörler memleketimize sokulur. Karaborsa başlar. 1954’de CHP’den devralınan 280 milyon dolarlık döviz rezervi sıfıra iner. 

İnönü, 1950 sonrası dönemin Cumhuriyet ve Devrim karşıtı sürecinde yılmadan Atatürk ilkelerini savunan tavır koyar. “ Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyada yerini bulur” yaklaşımıyla antiemperyalist kalkışmaya da yol açar. ABD yandaşlarının İsmet Paşa’yı bu tutumundan ötürü, iç destekçileriyle birlikte 1965 yılında iktidardan düşürdüğü unutulmamalıdır.

İnönü sanki bu günleri görürcesine "Bir toplumda en tehlikeli insan, ehliyetsiz fakat yetkili insandır." der. Yine o ülke ve ulus düşmanları ile mücadelede bizi yüreklendirir ve "Bir ülkede namuslu insanlar da en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça o ülke için kurtuluş yoktur." diye bize yol gösterir. Şimdi onu da karalamaya çalışıyorlar. Yok, Atatürk İnönü’yü sevmezmiş, yok İnönü çok safmış. Koca bir yalan.

89 yıllık yaşamını ülkesi, ulusu ve devleti için çalışarak geçiren, ilkeleri, kararları ve düşünceleriyle Türk Devrimi'nin başarıya ulaşmasını sağlayan büyük devlet adamı İsmet İnönü'yü saygı ve özlemle anıyoruz.

Hoşça kalın.