Değerli okurlar geçen yazımda aç hırsız, tok hırsız, pişkin hırsız dedim ancak yüzsüz hırsızı bu güne bıraktım. Bıraktım ki yüzsüzlerin yüzünü görelim, hesabımızı kitabımızı yapalım öyle sizlerin huzuruna çıkalım.

        Bir baba düşünün ki çocuklarının emeğiyle Karun misali zengin oluyor, sırça köşklerde yaşıyor. Bu baba bu zenginliğin içinde asıl emek, hak sahibi olan çocuklarını açlığa, sefalete, sokaklara terk ediyor. Onların bir lokmasına göz dikiyor, onların rızkını çalıyor. Bu baba ne babasıdır değerli okurlar? Eli iş tutan, aklı biraz eren evlat hırsızlığı anladı, sezdi diye mahkûm eden, hırsızlığı gören evladın gözünü oyan, dillendiren evladın dilini kesmeye kalkan bu baba ne babasıdır sizce?

        Zaman hesap zamanıdır. Çünkü hesapsız kasap ne satır bırakır, ne de masat. Buyurun hesap tablosuna beraber bakalım;  beğenmezsen eğer tut ucundan sen de yak. Yıl 2002, seksen yıllık Türkiye Cumhuriyetinin iç ve dış borç toplamı 125 milyar dolar. On bir yıllık tek parti iktidarında işlerin daha iyiye gideceğini umut ederken bir de bakıyoruz ki 2013 yılı Mayıs ayı itibariyle bu borç beşe katlanarak 503,04 Milyar dolara yükselmiş. Sadece bununla bitse iyi. Bunun yanında Türk milletinin dişiyle tırnağıyla kazandığı bir sürü kamu kurumları ve kamu malları ile toprak satışı yapılmıştır. Buradan da mübalağasız en az borçlarımız toplamı kadar gelir elde edilmiştir. Çünkü 2000’li yıllarda PTT’nin bir tek T ‘si iç ve dış borcumuzu kapatmaya yetiyordu. Yani toplamda değerli okurlar “Devlet olarak küçüldük ama ekonomik olarak büyüdük” diyenler bu büyümeden işçiye, memura, çiftçiye, esnafa, emekliye hiçbir pay ayırmamıştır. Bu alınan zamlarda gün gibi ortadadır. Peki, nereye gitti bu 1 Trilyon 33 Milyar dolar, ya da Türk parasıyla 2 Trilyon 272 Milyar 600 Milyon Lira, Kayıp ve karanlıkta bir para olarak karşımıza çıkıyor. Yani değeli okurlar bu parayı 70 Milyon kişiye pay etsek kişi başına 32 Milyon 465 bin 714 Lira para eder ki bu para hazinede değilseki olsa Türkiye’nin borcundan bahsetmek imkânsız olurdu, nerde, kimlerin kasalarındadır? Bu bir muamma ancak bundan daha vahimi var. Köprü altlarında tir tir titreyen, çöpten topladığı ekmekle yaşamaya çalışan insandan tutun da beşikteki bebeğe, tüyü bitmemiş yetime kadar herkesin hakkı olan eski para ile kişi başına 32’şer milyar lira kimlerin cebinde ve kimlerin kursağında. Bir hukuk devleti olan, sözüm ona ileri demokrasi ile yönetilen Türkiye Cumhuriyetinde bunun hesabını sormak isteyenler niçin susturuluyor? Bu hırsızlık neden örtülmek isteniyor? Bunu örtmeye çalışanlar olsa olsa yüzsüz hırsızlardır değerli okurlar.

        Kendi payıma, haberim olmadan beni dolandıranlara yazıklar olsun, hakkım onlara zehir zıkkım, kanla katran olsun. Değerli okurlar bir de etrafımızda, büyük hırsızlara yaslanıp malı ufak ufak götüren hırsızlar var. Onları da önümüzdeki köşe yazımda sizlerle paylaşacağım.

        Hoşça kalın, sağlıkta kalın.