Deverana uyup devran ettik illere,

Gördük nice alim,hatır sorduk hallere,
Keskin kılıç bile mağlup olur dillere,
Sevelim sevilelim,girelim gönüllere.
                                         (ince)

Değerli okurlar; İster “ŞekerBayram”ı, ister “RAMAZAN Bayramı” deyin. Nasıl olsa herkes kendi içinde, kendi bayramını yaşayacak. Doğrusu yeni bir polemik konusu oluşturmak gibi bir niyetim yok ancak bazı manevi değerlerimizi sulandırmanın ne kadar topluma faydası olur? Amaç nedir? düşünülür. Onun için isterseniz çok kısa bir dip not ile RAMAZAN ayına ait bayramın, artık  içinize neyi sindirebilirseniz adını siz koyun.

İd ul-fıtr, Arapça kökenli bir cümle olup, oruçtan sonraki ilk kahvaltı veya (ıyd) diye telaffuz edilen ”ıd”kelimesi bayram anlamındadır. “fıtr” ise orucu bitirme, sonlandırma anlamına gelmektedir. Yani ”oruç sonrası bayram” anlamı olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Birde ALLAH (C.C) insana fıtratı yani ”yaradılış amacını” ramazan ayının bitip şevval ayının ilk günü diye bildiğimiz bayramın birinci günü vasıflamıştır. Edindiğimiz kaynaklar bunu gösteriyor. Onun içindir ki bayram sırrının sebeplerinden biri budur.

Şimdi değerli okurlar bu bayramın şeker ile ilgili bir bayram olduğunu sizlerin samimi görüşlerinize havale ediyor, yorumu sizlere bırakıyorum.

Bayramlarımızı dedik ya herkes kendine göre yaşayabilir.  Kimse de engel olamaz. Asıl amaç dinimizin birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmamızı gerektiren birer duraklarıdır bayramlar.
”sıla-i rahim” kısaca (akraba ziyareti)olup, ayetlerinde içinde bulundurduğu ve Peygamberimiz(S.A.V) hadislerinde bir ”islam ahlakı” terimi olarak algılayabiliriz. Bolluk ve bereket bu ziyaretlerin sırları içindedir. Peki bizim bayram anlayışımız artık hangi noktada? kimimiz yoğun iş temposunu bahane edip tatil peşinde, ulaşım, maddi sıkıntılar, tatilin kısa oluşu vs. bir çok ilave bahane eklenebilir. Tabi en doğrusunu, sol göğsümüzdeki söyleyecek.

İnanıyorum ki şu an otuz yaş ve üzeri olan tüm kardeşlerimizin hatta rakamı biraz daha indirebiliriz, bir çok unutamadığımız bayram anılarımız olmuştur muhtemelen. Peki çocuklarımızın da böyle anılarını, amacını aşmış düşüncelerimizle engel olmaya hakkımız var mı? Eski bayramları bir hikaye gibi büyüklerden mi dinlemeliler? isterseniz deneyin,evinizde eskiye dair yaşanmış olayları siz anlatırken  çocuğunuz da pür dikkat dinliyor, adeta o anı sizinle paylaşıyor. Hatta anlattığınız karenin içinde kendine en uygun rolü üstlenerek arada ”ben olsaydım” kelimelerini gizleyemiyor.

Değerli okurlar; Bayramlarımız bizim dinimizdir, geleceğimizdir, örfümüzdür, saygımızdır. Ancak başta biz büyükler amacına uygun yaşayabilirsek belki, belki. Memleketin hali, sokağa izmarit atan, yola tüküren, içtiği meşrubat kutusunu kasıtlı patlatıp çöpe atmayan, uzaktan uzağa anlamsız ifadelerle bağırarak anlaşabilen böyle garip bir beraberlik. Peki halen bu olumsuzluklara göğüs germek için dinimiz gereği bayram mı? Yoksa ilacı rafa kaldırıp kendiliğnden hastalığın geçmesini beklemek mi olmalı? Toplumda ne kadar manevi birliğimize, bayramlarımıza gereği gibi  müşterek hareket edebilirsek, yaşadığımız olumsuzlukların önüne ancak öyle geçebiliriz.

Sevdiklerinizle birlikte, BAL tadında nice RAMAZAN Bayramları geçirmenizi niyaz ediyorum. SAYGILARIMLA…