Merhaba sevgili halkımız ve değerli okurlar. Bugün sizinle günlerdir devam eden orman yangınlarıyla da ilgili bir konuyu, iklim kanunun ne olduğunu ve neler getirdiğini konuşacağız.


Öncelikle gelin iklim kanunun niçin çıkartıldığına bir bakalım. Atmosferdeki bilhassa karbondioksit gibi sera gazlarının sanayi devrimi sonrası dönemlerde fosil yakıt tüketimine bağlı olarak artış göstermesiyle birlikte, küresel ısınma sorunu ortaya çıkmıştır. Bugün küresel ısınmanın gelecekte beklenen muhtemel sonuçları arasında bir çok doğal afete neden olması ekolojik dengenin bozulup bazı canlı hayvan türlerinin yok olması, gıda ve su krizi ,kimi ülkelerin sular altında kalması ve hatta iklim temelli göçlerin olması beklenmektedir. İşte tam da bu sebeple 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve sözleşmesi imzalandı. Bu sözleşmeye Türkiye’de taraf oldu, bu sözleşme ile taraf ülkeler iklim değişikliği konusunda ellerini taşın altına koymaya karar verdiler.


Bu sözleşme kapsamında her yıl taraf ülkeler COP adı verilen konferanslar yapmakta ve bu konferanslar sonucu başka uluslararası metinler de ortaya çıkmaktaydı. Bunlardan birisi de yine ülkemizce 2015 yılında imzalanıp 2021 yılında uygun bulma kanunuyla onayladığımız Paris İklim Sözleşmesi. Hatta bu sözleşmenin imzalanmasına müteakip Çevre ve Şehircilik Bakanlığının adına İklim Değişikliği Bakanlığı ibaresi bile eklendi.
Paris iklim sözleşmesine göre ülkemiz, karbon ayak izini sözleşmenin ulusal katkı beyanı bölümünde belirttiği ölçüde düşürmek zorunda. Ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2053 yılı için sıfır emisyon hedefi koydu bile. Dolayısıyla ülkemiz bir an evvel fosil yakıt tüketimini azaltarak sürdürülebilir yeşil enerjiye geçmeyi taahhüt etti denilebilir. Ayrıca karbon yutakları olan ormanların korunması gibi iklim değişikliğinin önüne geçebilecek diğer her türlü program, eğitim ve politikayı da uygulaması gerekiyor. Ne var ki yine de ormanlarımız bugün cayır cayır yanıyor.


Ayrıca bir yandan da madencilik kanunu ve diğer kanunlarda değişiklik yapılmasını içeren torba yasa teklifinin 11. Maddesiyle zeytinlikler kömür madeni aramak üzere talan edilmeye ve maden işletmelerinin çed süreçleri kısaltılarak bürokratik kolaylık sağlanmaya çalışılıyor. İnsan ister istemez bu ne yaman çelişki demekten kendini alamıyor. Zira bu gibi kanun tasarıları hiçbir şekilde Paris İklim Sözleşmesinde vermiş olduğumuz sera gazı emisyonu azaltmak hakkındaki taahhütlerimize uymuyor. 


İşte iklim kanunu da bu mevzubahis Paris İklim Sözleşmesindeki yükümlülüklerimizin aslında iç hukukta tekrar düzenlenmesinden oluşan bir kanun. En azından öyle olması gerekiyor. Ancak kanun tasarısı metni iklim değişikliğinin tanımını bile yapmıyor. Üstelik fosil enerji tüketim tarihinin belli bir yılda sonlandırılmasına dair en ufak bir taahhüt de içermiyor. Ancak inşaat ve ulaşım sektörüne yenilikler getirebilir. Ne var ki kanun iklim üzerinden para kazanmanın yolunu ETS adı verilen bir sistemle bulmuş bile. 


Peki nedir bu ETS. ETS, kısaca emisyon ticaret sistemi olup, işletmelere karbon salımlarıyla ilgilli bir kota belirlenmesi ancak sürdürülebilir yeşil bir ticaret tarzı izleyen işletmelerin fazla kotalarını kota aşan şirketlere satabilmelerini sağlayan, böylece kotasını aşmış şirketlere veya işletmelere tolerans şansı tanıyan bir sistem. Fakat ETS’nin Türkiye’de uygulanışının da kötüye kullanılması mümkün. 


Her şeyden evvel iklim kanununu laf olsun diye çıkartmanın bir anlamı yok. Günlerdir ormanlarımız yanıyor. Önemli olan Paris İklim Sözleşmesinde verilen taahhütlere uymak. Türkiye, henüz gerçek bir karbon emisyonu azaltım sözü vermedi. Türkiye hala artıştan azalış yani artış hızını azaltım sözü vermiş ülkeler arasındaki bu da uluslararası kamuoyunda tutturulabilir bir hedef olarak kabul ediliyor. Böyle tutturulabilir kolay bir hedef söz konusuyken, fosil yakıt şirketleri de kotalarını aşsalar bile bunu tolere edebilecekken gerçek anlamda karbon emisyonu azaltım yoluna gidildiğinin söylenmesi güç. İklim kanunun başka ne gibi yenilikler getireceğini ise ilerleyen günlerde göreceğiz.