Nurettin Gönen       Geçen yıllarda bir hikâye anlatmıştım. Sol kolu olmayan bir judocunun başarısıydı bu anlattıklarım. Yaşamda her türlü aksilikler olabilir ve insanlar engelli olabilirler. Yeter ki bu engellerini yetersizlik olarak görmesinler. İnsanların eksiklikleri aynı zamanda en güçlü tarafları olabilir: Yeter ki bu eksiklik düşüncelerinde olmasın… İnanmak ve mücadele etmek her insan için geçerli bir kavram. Çalışmadan, mücadele etmeden kimin bir şeyler başardığı görülmüştür? İşte bu yüzden kendinize inanın. İçinizdeki güce inanın… Size engelli deyip hor gören kişilerdir asıl engelli olan. Bunu sakın unutmayın… İste o judocunun hikayesi…

        Japonya'da bir çocuk 10 yaslarındayken bir trafik kazası geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiş. Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış. Büyüyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş. Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya’nın ünlü bir Judo ustasına gidip yapılacak bir şeyin olup olmadığını sormuş… 
Hoca:  Getir çocuğu ..Bir bakalım, demiş. 
Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına.. Hoca çocuğu süzmüş ve: 
-Tamam demiş… Yarın eşyalarını getir, çalışmalara başlıyoruz. 
Ertesi gün çocuk geldiğinde hocası ona bir hareket göstermiş ve bu hareketi çalış demiş. Çocuk bir hafta aynı hareketi çalışmış… Sonra hocasının yanına gitmiş. "Bu hareketi örgendim başka hareket göstermeyecek misiniz?" diye sormuş. Hocanın cevabi: Çalışmaya devam et olmuş... 
      2 ay,3 ay,6 ay derken çocuk okuldaki on yılını doldurmuş... Bir gün hocası yanına gelip..."Hazır ol! " demiş… "Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!"… Delikanlı sok olmuş… Hem sol kolu yok hem de judo da bildiği tek hareket var. Ünlü judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olamayacağını düşünmüş; ama hocasına saygısından ses çıkarmamış. 
Turnuvanın ilk günü delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmış. Derken… İkinci, üçüncü maç... Çeyrek, yarı final ve final... Finalde delikanlının karşısına ülkenin son on yılın yenilmeyen şampiyonu çıkmış. Maç başlamış. Delikanlı yine bildiği o tek hareketi yapmış ve rakip yerde…

      Kupayı aldıktan sonra hocasının yanına koşmuş: Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım? 
     -Bak oğlum 10 yıldır o hareketi çalışıyordun. O kadar çok çalıştın ki, artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok. Bu bir, ikincisi de o hareketin tek bir karşı hareketi vardır. Onun için de rakibinin senin sol kolundan tutması gerekir…

     Engeller sizi yıldırmasın…

     Sevgiyle, hep… 

 

                                       GÜNÜN KOMİĞİ

   ‘Teyibe boş kaset koydum kafamı dinliyorum.’ Diyen arkadaşı günün komiği ilan ediyorum…

                                           GÜNÜN İNSAN

   ‘Gemiler limanlarda güven içindedir ama gemiler liman için yapılmamıştır.’ Diyen arkadaşı günün insanı ilan ediyorum…

                                       GÜNÜN GERÇEĞİ

                  Tatile çıkmak marifet değil. Geri dönmek marifet…

                                          GÜNÜN SÖZÜ

                           Kabalık, zayıf kişinin güç taklididir.
                                                            (Eric Hoffer)

                                         GÜNÜN SORUSU

                          Güzellik, fazlalıktan arınmışlık mıdır?

                                       GÜNÜN DİZESİ

                       Şiir, boğazın orta yerindeki bu ülser.
                       Şiir, kafatasını temizleyen bu akbaba.
                       Şiir, aklını yitirdiğin bu poker.
                       Şiir, gerçeklikten bu kaçma ödevi.
                       Şiir, sözcüklerin birbirini öldürdükleri sessizliğin.
                       Şiir, bu çığırtkan ve etobur çiçek.
                         Şiir, derinin altında yatan bu kız kardeş.
                         Şiir, en tatlı şeylere edilen bu küfür.
                         Şiir, sevecenliğin dibindeki bu isyan.
                          Şiir, görünür krallığı reddedişin.
                          Şiir, sana kuşku şırıngalayan bu zehir.
                          Şiir, ağaçları deli bu bahçe.
                          Şiir, artık hiçbir şey öğrenmemek için aldığın ders.
                          Şiir, doğduğun okyanusa dönüşün.
                          Şiir, senden başkası olma mutluluğun.

                                                                (Alain Bosquet)

                                                    İHANET

       Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafet yapmış, Kuşlar Çarşısı'nı geziyormuş... Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.
        Bir ara gözü kekliklere ilişir padişah'ın. Bir grup kekliğin üzerindeki tabelada, "Tane işi satış fiyatı 1 altın" yazıyor. Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın.
        Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır. "Hayırdır" der satıcıya, "Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?"
        Satıcı, "Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor" diyor. "Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar" diye ekliyor.
         "Satın alıyorum" diyor Padişah, "Al sana 500 altın..." Parayı veriyor; hemen oracıkta kekliğin kafasını kesiyor.
         Adam şaşırıp, "Ne yaptınız, en maharetli kekliğin kafasını koparttınız, yazık değil mi" diye dövünürken; Padişah gürlüyor:

         "Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir. Bunun akıbeti er veya geç ancak budur." der.

          Sevgiyle, hep…

Editör: Haber Merkezi