6 Şubat sabahı saat 04.37 sularında Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi merkezli 7.7 şiddetindeki depremle uyandık. Hiç de öyle beklediğimiz gibi olmadığını, daha evvel yaşanan depremlere benzemediğini ise çok geçmeden anladık. Tarihimizin en büyük felaketi olarak nitelendirilen bu deprem tam on ilimizde etkisini ciddi şekilde gösterdi. Resmî olmayan kayıtlara göre on üç bin dolaylarında yıkılan bina söz konusuydu. Erzincan, Gölcük Van, İzmir depremleri yaşamıştı bu millet fakat bu denli büyük bir felaketin öyle zannediyorumki dünyada da eşi, benzeri görülmemişti. Diğer depremlerden farkı tam on ilde aynı anda gerçekleşmesiydi. Haliyle bu durum çetin kış şartlarının da etkisiyle kontrolü ve müdahaleyi de güçleştiriyordu.

       Bir çok olumsuzluğa rağmen kısa sürede tüm ülke seferber oldu, toplumun her kesiminden gücü nispetinde maddi manevi yapılan tüm destekler deprem bölgelerine ulaştırılmaya çalışıldı. Depremin boyutu ve etkisi o denli büyüktü ki, hükümet 4. seviyeden alarm verdi. Bu, uluslararası camiadan yardım talep etmek anlamına geliyordu. Kısa sürede dünyanın bir çok ülkesi maddi ve fiziki olarak desteklerini açıklamaya başladı. Ulaşım, gıda, barınma, sağlık, psikolojik destek v.s. gibi temel ihtiyaçların karşılanmasına kısa sürede başlansa da etkisi bu denli büyük bir depremin yaralarını sarmak hiç de öyle kolay değildi. Yaralı ve ölü sayıları her geçen gün artarken, enkazdan sağ çıkarılan vatandaşlarımız bir nebze de olsa yüzümüzün gülmesine, diğer vatandaşlar için umudumuzu diri tutmaya vesile oldu. Enkazdan çıkarılan ya da vefat eden herkesin bir hikayesi vardı. Kimi evini yeni almıştı, kimi arabasını, kimi yeni evlenmişti, kimi de ilk defa anne/baba olmuştu. Karşılaştığım ve meseleyi konuştuğum bir çok kişide şahit olduğum şöyle bir gerçeklik vardı; konuşmakta zorlanıyor ve yutkunuyordu milletimiz. Öyle zannediyorum ki yaşanan bu felakette göz yaşı dökmeyen yoktu. En derinlerimize kadar işlemişti ve herkeste şu düşünce vardı; ‘Ne yapabilirim?’ Velhasıl, acının rengi, dili, kürdü, türkü yoktu. Acının tarifi yoktu.

“Rabb’im, bu necip millete benzer acıları yaşatmasın.”

    Depremin ve depremzedelerin yaraları sarılırken klasik olarak benzer şeyler vardı gündemimizde. Binalar yeteri kadar sağlam mı konusu konuşuluyordu medyada, sokakta, evde, işte… Türkiye özelinde bu konu hakkında cilt cilt kitap yazılabilir. Ancak, basına yansıyan bir görüntüde depremde en ciddi zararı gören şehirlerden Malatya‘da yeni yapılmakta olan bir binanın depremin etkisiyle çatlayan duvarlarının alelacele sıvanması ve yine bir tuğla fabrikasından çekilen ve tuğlaların ufak bir darbeyle parçalara ayrıldığı görüntüler herhalde bu konuda sınıfta kaldığımızın en bâriz göstergesi. Şunda şüphe yok ki kısa zaman sonra yine bir kaç müteahhitin tutuklanmaları yansır medyaya, sonrada unutur gideriz. Maalesef, biz böyle bir millet ve böyle bir devletiz. Fazlasıyla duyguları ile hareket eden, çabuk unutan ve çözüm için yetkililere yaptırım uygulatma irâdesinden yoksunuz ve anlık tepkiler veriyoruz. Yarınlarda ne mi olacak; unutup gideceğiz. Merhametliyiz ama sağduyulu değiliz; deprem, âfet gibi durumlarda zarar görenler adına düşünceliyiz ama ahlâklı değiliz; yardım severiz ama anlamsız ve iflah olmaz bir şekilde kaderciyiz…

    Denetim Denetim Denetim…

(Ben bu satırları yazarken Hatay’da tek katlı yapı denetim müdürlüğünün yıkıldığı haberini okudum. Ümit ediyorum ki muhtemel kaçak ve uygunsuz yapılanmaya izin verilen evraklara ulaşılabilir ve delil karartmak adına yapılan bu yıkımın failleri hesap verir.)

         Îmar konusunda bizim kadar denetimlerin az olduğu, yetkililerin bir daireye ya da birkaç bin liraya imar izni verilmemesi gereken yerler için imza attığı bir ülke var mıdır bilmiyorum. Bu kadar ağır sonuçları olan depremleri yaşamış bir ülkede biraz birikimi olan herkesin konut yapabilme hakkına sahip olması son derece düşündürücü. Bu konuda yetkililer neden gerekli adımları atmaz, insan yaşamı için mühim bir yeri olan konut yapımımında niçin gerekli kriterler gözardı edilerek sadece kağıt üzerinde kalır anlamış değilim! Daha büyük felâketlerle karşılaşmamak adına rica ediyorum; konut yapımında gerekli kriterleri gözetelim, dayanıklılık testini geçemeyen binaları depremi beklemeden önce boşaltalım, jeoloji verilerine riâyet edelim ve her konuda olduğu gibi konut yapımında da parası ve lobisi olana değil liyâkati olana bu izni verelim. Bu deprem son kez ders olsun ve kadercilikten vazgeçelim. Tedbiri alalım, takdiri Yaradan’a bırakalım… (Tevekkül)

“Bilim adamlarının sözü, bizim için dini bir emir gibidir. Geçmişte dinlemediğimiz için bunlar başımıza geldiyse buna kader demeyeceğiz.”
Nihat Hatipoğlu


Ve son olarak; yüce Kur’an’ın şu âyetini derinlemesine düşünelim.

  “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir.” Şûrâ Sûresi/30