Atalarımızın bir sözü vardır: “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer!” Günümüz devlet adamlarına baktığımızda bu sözün anlamı daha iyi anlaşılıyor. Bir bugünkü yönetenlere bakıyorum, bir de geçmiştekilere. Aradaki farkı mı soruyorsunuz? Yorumu size bırakıyorum.
1950’den sonra DP’li bir milletvekili Meclis kürsüsünden, bir devlet kurumundan Mevhibe İNÖNÜ için alınan 3 m. kumaşın parasının ödenmediğini söyler. İsmet Paşa’nın “fatura merakı” vardır; o akşam özel muhasebecisini eve çağırır, 3 m. kumaşın faturasını bulmasını söyler.
Evet, İsmet Paşa, eşine o fabrikadan 3 metre kumaş almıştır ama bedelini de ödemiştir.
İsmet Paşa ertesi gün Meclis’te kürsüye çıkmış, faturayı “müfteri”nin suratına çarpmıştır.
O kuşakların, o insanların böyle garip (!) huyları vardır.
12 Eylül 1929 günü Paris Büyükelçisi Fethi OKYAR’a Cumhurbaşkanlığı’ndan bir telgraf çekilir. Cumhurbaşkanı Atatürk, Fransız hukuk fakültelerinden, okutulan ders kitapları ile ayrıntılı dünya tarihi kitaplarını istemektedir. Büyükelçi hemen aldırır ve postayla gönderir.
Bir süre sonra Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik BIYIKLIOĞLU, Okyar’a bir mektup yazar, Atatürk çok memnundur, hatta minnettardır, yalnız bu kitapların bedelini ödemek istemekte ve şöyle demektedir:
“Paşa hazretleri, bu kitapların bedelinin bildirilmesini istiyor, sonra bir daha kitap istemeye yüzümüz olmaz, diyorlar.”
Fethi OKYAR, arkadaşı Mustafa Kemal’in huyunu bildiği için faturayı gönderir, aslında kitapların parasını kendisi de ödeyebilir, ama Atatürk fatura istemektedir, kitapların parasını bizzat ödeyecektir.
1930’da Fethi Okyar merkeze döner, Münir ERTEGÜN Paris’e gelir. Atatürk ondan da iki tarih kitabı ister. Yeni büyükelçi, kitapların faturasını Dışişleri Bakanlığı’na gönderir.
Genel Sekreter “Kitapların parası ne oldu?” diye sorunca da “Faturaları bakanlığa gönderdim” cevabını verir.
Çankaya’da gelen karşı cevapta “Olmaz böyle şey!” denilmektedir:
“Atatürk’ün özel harcamaları Dışişleri Bakanlığı bütçesinden karşılanamaz.”
Faturalar, bakanlıktan geri istenir ve İş Bankası aracılığı ile Büyükelçi’ye transfer edilir.
Fatura bedeli de nedir bilir misiniz?
“571 frank, 80 santim!
Bugün, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” atasözünü kendilerine ilke edinenlere ne güzel cevaplar değil mi?
Günümüz devlet adamlarının ne gibi harcamalar yaptıklarına, hangi özel faturalarını devlete ödettiklerine, devlet bütçesini nasıl zarara uğrattıklarına baktığımızda geçmiştekilerin değerleri daha çok anlaşılıyor değil mi?
Saygılarımla.