Nevruz binlerce yıldan bu yana dünya üzerinde Türklerin ayak bastığı her yerde bir milli bayram kutlanmaktadır. Farsça Nev (yeni) ve  rûz (gün) kelimelerinin birleşiminden meydana gelen Nevruz, Yeni gün anlamına geliyor. Türkler Nevruz bayramını , “Ergenokon’dan Çıkış”, “Bahar Bayramı”, “Yeni Yıl Bayramı” isimleriyle binlerce yıldan beri kutlanmaktadır.

 

Tarihte milattan önce sekizinci yüzyılda Hun Türklerinin kutladığı bilinen Nevruz bayramı, daha sonraki zamanlarda  tüm Türk boyları tarafından da benimsenerek ulusça kutlanan en büyük bayram olarak günümüze kadar gelmiştir.  Türkler bu büyük bayramını tarih boyunca tanıştığı diğer milletlere de öğretmiş; coşkusunu diğer milletler ile de paylaşmaktan hiçbir zaman vazgeçmemiş. Bunun içindir ki, günümüzde Türk olmadığı halde Nevruzu bilip kutlayan tüm milletler, nevruzu her ne kadar kendilerine mal etmeye çalışsalar da, şimdiye kadar olduğu gibi bundan böyle de Nevruzun içindeki silinmez Türk izleri ile sevinmeye, coşmaya, hayatı ve tabiatı yorumlamaya devam edeceklerdir. Bu bakımdan Nevruz, Türklerin dünya kültürüne sunduğu kazınmaz bir kutlu imzadır diyebiliriz.

 

Başta Hunlar olmak üzere, Göktürklerin, Uygurların, Tatarların, Özbeklerin,  Kırgızların, Kazakların, Türkmenlerin ve diğer tüm Türk boylarının tarih boyunca yeni yılın başlangıcı olarak kutladığı Nevruz bayramı, aynı zamanda on iki hayvanlı Türk takviminin de başlangıcı olarak kabul edilir. Bu öylesine köklü ve güçlü bir gelenektir ki, Türkler tarihte hangi dine girerlerse girsinler Nevruzu hiçbir zaman unutmamışlardır.   Bu gün Türk olup da hristiyan olan Çuvaşlar, Budist olan Tuvalar ile Müslüman olan tüm Türk boyları Nevruzu aynı anda ve aynı coşku ile kutlamaktadır. Bir çok Türk coğrafyasında Nevruz halen resmi bayram tatili olarak kabul edilmiş durumdadır.

 

Nevruzun tarihsel genlerinde dini, etnik ve siyasi olarak doğrudan hiçbir köken mevcut değildir. Türklerin yüzyıllardır kutladığı Nevruzu, bazı kendini bilmezler zaman zaman Ortodoks geleneği, Alevi bayramı, kürt bayramı veya “putperestlerin işi” gibi tanımlamalar ile biz Türklere kasıtlı olarak unutturmaya çalışmaktadırlar.  Bu gayretlere Türk kültüründen bihaber bazı yöneticiler de çanak tutunca Türklerin tarihteki en büyük bayramı, birden bire kendini başkalaştırmak için sürekli safsatalar ile uğraşan kürt ayrılıkçıların bayramı haline getirilmek isteniyor. Oysa Kürt ayrılıkçıların Nevruzu bahane  ederek yaratmak istediği şiddet ve kargaşa ortamının tek bir zerresine bile  Nevruzun ruhunda rastlamak mümkün değildir.  Özellikle Türkiye’nin bir an önce Tire’deki Sultan Nevruz kutlamalarına ciddi şekilde sahip çıkması gerekmektedir. Hükümet ve devlet erkanımız Tire’deki Nevruz kutlamalarını,  resmi kutlama biçimi olarak benimseyebilmiş olsaydı, belki de şimdiye kadar bir çok sorun kökten çözülecekti.

 

Nevruz bayramını etnik ayrılıkçılık peşinde koşan bir kitlenin malı olarak göstermeye çalışmak, Nevruz güneşinde kutup ayısı gibi davranmaktan başka bir şey değildir. Kürtlerin adının dahi hiçbir şekilde geçmediği coğrafyalarda, Nevruzun Türkler tarafından büyük bir coşku ile kutlanması bile,  tek başına ne kadar da Türklere ait olduğunu gösteren güçlü bir delildir. Doğrusu şudur ki, Kürtler yaklaşık bin yıldır Türklerle iç içe yaşayan bir toplumdur ki, bu bakımdan kültürel olarak üstün kültürün özelliklerini taklit etmesi kaçınılmazdır. Yani Kürtlerin Farslar ve diğerleri gibi Nevruzu Türklerden öğrendiğini kesin bir dille söyleyebiliriz.

 

Töreler, örf ve adetler, gelenekler, sadece folklorik malzemeler şeklinde düşünüldüğü zaman bir anlam taşımaz. Önemli olan onları yorumlamak ve anlamlandırmaktır. Çünkü, binlerce yıl, bunların sürekliliğini korumaları, toplumda ifa ettikleri sembolik rollerinden kaynaklanır. Nevruz törenlerinde üstünden atlanan, yanından geçilen ateş de bunlardan biridir. Türklerde ateş, bir arındırma, temizleme kültürünün ifadesidir. Oğuz Kaan Destanı’nda, Türk hükümdarını ziyarete gelen yabancıların ateşten geçirildikleri yazılıdır. Yani temizlenmeden, arınmadan, hakanla görüşmesi mümkün değildir. O günlerden bugünlere gelen bu gelenek, Nevruz törenlerinde önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk topluluklarında her şeyin ateşle arındırılabileceği inancı bugün de yaşamaktadır.

 

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Nevruz köklü bir devlet geleneği olarak kutlanmaktaydı. Nevruziye adı verilen bu kutlamalarda o güne özel bir çok etkinlikler düzenlenir kültürel anlamda bir çok gelenek yaşatılırdı. Sovyetler Birliği döneminde yasak olan Nevruz kutlamaları Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan devletleri  tarafından bağımsızlığa kavuşulur kavuşulmaz milli bayram ilan edilmiştir.  Tüm bu Türk topraklarında kutlamalara bütün devlet erkanı eksiksiz katılmaktadır.

 

Tüm bunlar Nevruzun çok büyük bir kültür hazinesi olduğunu bizlere açıklıkla göstermektedir. Bu nedenle bir an önce çok ciddi bir devlet ve millet geleneği olarak ele alınmalı ve korunmalıdır. Aksi halde elimizde alınan diğer kültürel unsurlarımız gibi Nevruzun da elimizden alınması an meselesidir.

 

Büyük Azeri şair Şehriyar der ki,

 

“Bayram yeli çardakları yıkanda,
Novruz gülü, kar çiçeği çıkanda,
Ağ bulutlar köyneklerin sıkanda,
Bizden de bir yâd eyleyen sağ olsun,
Derdlerimiz koy dikkelsin dağ olsun”

 

Demem o ki, Nevruz,  göstermelik birkaç devlet töreni ile geçiştirilecek sıradan bir gün değildir.

Öz be öz Türk bayramı olan  NEVRUZ’UNUZ KUTLU OLSUN….