Değerli okurlar, bu hafta sizlerle haddim olmayarak, dilimiz döndüğünce Çanakkale Deniz Savaşı’nı  biraz farklı pencereden bakarak aktarmaya çalışacağım. Tevfik FİKRET’in BEBEK’teki evi olan ”aşiyan” şimdi müze olarak kullanılıyor, üstad bu evinin penceresini, dünyanın en güzel penceresi diye hatırlarda kalan deyişini mısralarında paylaşmıştır. Tabi ki ona göre öyle. Önünde boğaz, karşısında Kandilli. İşte size dünyanın en güzel penceresi. Tabi nasıl bakıldığına bağlı. Bakmayı bilmeyen sadece denize bakar durur. Onun için sizlere Tevfik FİKRET’in değil, ama kendi penceremizden ÇANAKKALE BOĞAZI’na bu güne kadar nasıl baktık, neler gördük ve görmediklerimiz de varmı? Siz değerli okurlarımızla savaşın bildik, tanıdık, tarihi ve güçlüklerinin yanında, asıl savaşın  sebebi neydi? gerçekten boğazları işgal ve öc almakmıydı? kimlerle savaşıldı? TÜRK’lük adına kimler savaştı? hep beraber mütalasını birlikte yapalım.

 

”ÇANAKKALE ŞAVAŞI”
OSMANLI’NIN Trablusgarp (Libya),  Balkan Savaşı, Sırp Karadağ ve Bulgar Krallıkları’ndan oluşan  Balkan Birliği’ne karşı yapılan savaşlarda büyük miktarlarda topraklarımız kaybedilmiş, I. Dünya Savaşı sırasında 1915 -1916 yıllarında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devleti arasında yapılan deniz ve kara savaşlarıdır.

Osmanlıların 1914’te Kafkasya’ya harekat düzenlemesi Rusya’yı tedirgin etmişti. İtilaf Devletleri’nin (Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya, Hintliler) ve birçok sömürgeleri de olan bu devletlerin amaçları, birçok savaştan sonra zayıf düşen Osmanlı’nın elinden kaybettikleri  İstanbul’u (Konstantiniye) alarak boğazların hakimiyetini kendi leyhlerine çevirmek, iç ve dış ticarette hakimiyet sağlayarak hem misyonlarını idame ettirecek, hem de Osmanlılara daha önce boyun eğmek zorunda kaldıklarından bu fırsatı kaçırmayacaklardı. Tabi ki görüntü buydu. Öylesine savaşı kazanmayı garanti gözüyle bakıyorlardı ki, kullanacakları para bile hazırdı. 60 gümüş kuruşa karşılık gelen 10 şilin değerinde para bastırmışlardı. Aynı beklenti o yıllarda İstanbul’da yaşayan azınlık İngiliz ve Fransızların işgalden sonra töreni seyredebilmek için ana caddelerde birçok yer kiralayıp, komutanları karşılamak için özel mekanları bayraklarla süslemişler.

İlk çarpışmalar, devrin padişahı Sultan V. Reşat, Bahariye Nazırı Cemal Paşa, ordu komutanlarımız Esat Paşa, Vehip Paşa, Mahmut Kamil Paşa, Alman Liman Von Sanders Paşa ve Vonder Golç Paşa komutasında 19 Şubat 1915’te başlamış. Mustafa Kemal Paşa, Yarbay olduğundan ordu komutanı değildi. 19. Tümen komutanı olan Mustafa Kemal, düşman kuvvetlerine karşı Conk Bayırı’ndaki savunmasıyla Albaylığa yükseltilir.

Muharabede Türk toplarının menzili kısa olması sebebiyle karşılık vermekte güçlük çekiliyordu. Asıl çarpışmalar 18 Mart 1915’te başlamış, boğazı geçme çabasındaki İngiliz ve Fransız donanmaları ağır kayıplar verince strateji değiştirerek Gelibolu Yarımadası’na asker çıkarmaya karar verirler. Çetin geçen kara muharebelerinde, Türklerin cephaneleri kısıtlı olduğundan düşmanı arka arkaya rast geldiğinde ateş ediyorlar, bazen de göğüs göğüse süngü çarpışmaları oluyordu. Buna karşılık düşman, askerleri gökten boşalırcasına sağanak yağmur gibi kurşun yağdırıyordu. Savaşta askere alınma yaşı 15’e kadar inmiş, lise talebeleri okulu yarıda bırakmak zorunda kalarak, cepheye gitmiş, İstanbul Erkek Lisesi, İstanbul Tıp Fakültesi 1921 yılında mezun verememiştir. Hanedan ve şehzadeler de bizzat savaşa iştirak ederek orduya moral vermişlerdir.

Değerli okurlar, yukarıdaki Çanakkale Savaşları, tarihi hakkındaki hepinizin bildiği kısmı malum bilgileri biraz tazelemek kaydıyla özet bile sayılamyacak bazı noktalara değinmeye çalıştım. Yoksa çekilen güçlükleri, yenilemeyen tayınları, olmayan cephane, kıyafet, iletişim güçlüğü, endişeli bekleyişin, kalleşçe yapılan gece taarruzlarına dönüşmesi, esir alınan düşman (hintli) askerlerinin Türklerin insan yemeye aldatılmış korkuları, canını tehlikeye atıp kuryelik yapan küçük çocuğun cesareti, top mermisi ateş almaz endişesiyle çocuğun üstünden battaniyeyi alıp mermiyi orten anamıza, Sargıt Tepe’de yine düşman askerlerine yapılan ilk yardım müdahalesi, unutulmayan Seyit Onbaşı’nın 215 okkalık mermiyi Ocean (Okyanus) adlı İngiliz zırhlısına isabet ettirip ülkemizin kaderinin değişmesiyle o zaman düşmanlarımıza “Çanakkale Geçilmez!” dedirttiğimiz, (ama şimdi savaş olmadan güle oynaya geçiyorlar. Hatta yakın zamana kadar klavuz kaptan almaya tenezzül bile etmiyorlardı.) Neyse; Ezineli Yahya Çavuş’un cephede tel örgü ve mevzileri kazarak hatta olası saldırının provasını yapması, hangisini anlatabilirm ki? Kısaca savaşta olan herkesin , dikkat edin “asker” demiyorum, gayretini anlatmak mümkün değil. Ayrıca dip not olarak şu kısa bilgiyi paylaşmakta fayda görüyorum. TSK arşivinde resmi kayıtlara dayanan şehit sayımız 589 subay 56 bin 495 er, toplamda ise 57 bin 84 asker. Tabi ki günümüzde anılan şehit sayısı, yine kayda geçen 250 binin üzerinde savaşa katılan dediğimiz gibi 15 yaşında gençler, öğrenciler, kısaca eli silah tutan şehitlerin toplam sayısıdır bu rakam.  Evet insan üstü gayretlerini anlatmak çok güç.

Şimdi ise öncelikle Mehmet Akif bu savaşı “Çanakkale Şehitlerine” adlı şiiri dikkatli okunursa, bu savaşın bir din savaşı olduğunu, Bedr Savaşı’nın bir benzeri olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz. Çünkü o savaşta da savaşanlar kardeş, akraba, dayı, yeğenler birbirleriyle savaştılar düşünebiliyor musunuz? Müslümanlar tarafında Peygamberimiz (SAV) karşısında amcası vardı. Yine müslümanlar tarafında Abdullah Bin Süheyl, müşrikler tarafında ise babası, yine müslümanlar tarafında Hz. Ali, karşısında ise dayısı ve kardeşi Hanzeli. Aynı kan ama inananlar ve inanmayanların savaşı. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor savaşı tevhidi.

   Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi,
Dizelerinde ŞEHİT’lerimizin kanını ve fedakarlığını, imanın kurtulması . Şehitlerimizide  BEDR savaşındaki müslümanlara işaret etmiş,yazımın başında bende bu benzerliği göz önünde bulundurarak dava aynı, amacı ve fedakarlığla ikinci savaş diye yazmamın sebebi buydu.
”Bu,taşındır” diyerek Ka’beye diksem başını,
Dizesinde ise KABE taşına ŞEHİTLERİMİZİN mezar taşı olarak liyakat görmesi,
Sizcede aynı çağrışım ve anlamı taşımıyormu?
İşte değerli okurlar;ÇANAKKALE’DE İtilaf devletlerinin, aldatılmış sömürge halkı, yine müslümanlar vardı,TÜRK’leri cephede CUMA namazı kılan hintli bir müslüman’ın namaza iştirak etmesi gerçekleri anlatmıyormu? Günümüzün pkk sı aynı oyuna gelmiyormu?onlar bu ülkenin ÇANAKKALE’de dünya devleriyle çarpışıp teslim olmadığının bilincinde değiller,ama ne gariptirki yinede kandırıldıklarınında farkında değiller,BEDR savaşı senaryo aynı,BALKAN savaşı senaryo aynı,ÇANAKKALE senaryo aynı ,sadece oyuncular farklı.
Birliğin ,beraberliğin ,dayanışmanın,kardeşliğin,mezhep farkı gözetmeden laz’ın, çerkez’in,kürdün,yörüğün,manavın,göçmen’in, kalplerinin aynı dava uğruna attığı bir savaştı ÇANAKKALE, PEKİ BİZLER NEYİ PAYLAŞAMIYORUZ?bizler bu ÇANAKKALE ruhunun neresindeyiz? Herkes kendi dünya görüşüyle hepimiz için yaşanmış bir savaşın,farklı farklı düşünerek işte şu olmasaydı kazanılmazdı ,işte bu olmasaydı kazanılmazdı gibi boş ifadelerin, bizleri tekrar aynı tezgaha düşürmek isteyen güçlerin oyunu olduğunu ne zaman farkına varacağız? günümüzde bu tür polemiklerin kime ne faydası olur?önemli olan bizler ÇANAKKALE ruhunu tekrar nasıl taze tutar,aynı kardeşlik duygularını nasıl yaşayabiliriz değilmi? dışarıdan gelen hiç kimse  aramızda barış güvercinleri  uçurmaz değerli okurlar!
AYNI DİLİ KONUŞANLAR DEĞİL, AYNI DUYGUYU PAYLAŞANLAR ANCAK ANLAŞABİLİRLER(MEVLANA HZ.)
SAYGILARIMLA…