Malazgirt’in büyük hükümdarı Sultan Alparslan, “Bi’dat tanımadıkları için Tanrı bugün Türkleri yüceltmiştir. Türklerin idarecileri, kâtipleri ve memurları hep Horasanlı olmalıdır ki, Türklerin işleri bozulmasın” Demiş.

 

Hiç düşündünüz mü Sultan Alparslan böyle bir sözü nereden icap etti de söyledi?  Devşirme kültürle yönetilen devletlerin eninde sonunda her koşulda yıkıldığını ve Türk ilinin, töresinin yer ile yeksan olduğunu mu hatırlatmak istemişti acaba?  

 

Koskoca Türk tarihinde isminin içinde Türk ifadesini kullanan neden sadece iki devlet var?  Bunlardan biri Göktürk İmparatorluğu diğeri de Türkiye Cumhuriyeti. Zannımca cihan hâkimiyetini kendine şiar edinen Türk düşünce sistemi, Göktürk imparatorluğunun yıkılmasının ardından bin yılı aşan bir sürgünün içinden Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar çıkamamış. 

 

Bu sürgün Türk hocalardan başka hiçbir devşirme âlimden ders almadan yetişen Cem Sultan’ın sürgün hayatına oldukça benzemektedir. Cem Sultan’ın başına gelenler Türkler tarafından kurulan Osmanlı’nın kırılma noktalarından biridir. Kardeşi Beyazıd’a gönderdiği barış elçilerine Arap atasözü “Hükümdarlar arasında akrabalık yoktur.” İfadesi ile karşılık alan Cem Sultan’ın hayatına taht kavgası gözüyle bakanlar, onun bir milletin ikbali ve istikbali için taraf olduğu derinlikli düşüncelerini asla anlayamadılar.  

 

Türk siyaseti bir ve diri olmanın milli duyguları güçlendirmekten geçtiğini çoktan unutmuş durumda. Varsa yoksa etnik kökenlerin varlığını kabul eden teslimiyetçi bir siyaset anlayışı ile binlerce yıllık tarih, dil, coğrafya, kültür birlikteliğinin içinden farklı milletler diller, kültürler hatta ayrı vatan algıları çıkarmanın popüler baskısı hâkim gündemimize…

 

İşte şimdilerde yeniden aynı sürgünün tamtamlarını duymaya başladık.

 

Adam bu milletten aldığı maaşı cebine koyup, milletin meclisinden “‘Kafkaslardan, Boşnaklardan gelenler; siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz. Haddinizi bileceksiniz” diyor, bizim erkânımızın gıkı çıkmıyor.

 

Türk adının uzun süren sürgün dönemlerinde Türk olduğunu onurla söyleyebilen Harzemşah Devletinin kurucusu Kutbuddin Muhammed kendisine gelen elçi bir hadisi Arapça okumak isteyince “Ben Türk’üm Arapçayı bilmem” derken huzurunda ve ülkesinde bir başka dilin resmi dil olmasını neden kabul etmedi acaba? Ya da “Biz kim emir-i Türkistan, melik-i Turanız” diyen Emir Timur, Osmanlı’da bir gün gelip Türk denmenin ayıplanacağını veya unutulacağını biliyor muydu? Ya Babür İmparatorluğunun kurucusu Babür Şah, Çağatay Türkçesi ile Babürnameyi yazdığı ve hattı Baburi isimli Türk alfabesini ortaya koyduğu için zamanın Nakşibendîlerin gazabına uğrayışına ne diyeceksiniz?

 

Allah aşkına tarihte Türk olduğundan ve Türklük bilincinde yaşadığından dolayı sürgünler,  çileler, hakaretler, zulümler ile karşılaşmamış kim var?

 

Geçenlerde bir Tv programına katılan milli futbolcu Saffet Sancaklı ülke gündemini değerlendirirken “ben Boşnak asıllı Türküm” deyince,  öteki milli futbolcumuz milletvekili Hakan Şükür, ülke gündeminden geri kalmak istememiş olacak ki, o da gitti bir üniversitedeki konuşmasında “Ben bir Arnavut’um. Aslında bu açıdan bakarsanız Türk değilim” deyiverdi. Aklı sıra Türkiye’nin yaşadığı sürece açıklık getirip, iyilik yaptı. Ama Şükür ki, “Ben Arnavutum. Siz de Kürtsünüz. Türkleri boş verin onlar etrak-ı bi idrak” demedi.

 

Başbakanımız zaten her fırsatta “milliyetçilik şeytandır” diyor. Ayrımcılık, etnik kimliklerin kaşınması öne çıkarılması “melek” sanki..! Hakan Şükür’ün sözlerine açıklık getirdi. İstiklal şairimiz Mehmet Akif’in de Arnavut asıllı olduğundan bahsetti. Ama Mehmet Akif’in İstiklal şiirinde “Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?” veya “Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!” dizelerindeki ırkın hangi anlama geldiğinden hiç söz etmedi…

 

Dördüncü yargı paketi ile bebek katiline “sayın” demek suç olmaktan çıkarıldı. O da İmralı’dan haber gönderdi. “Karşılıklı tutsaklarımız var” !

 

Allah’ım sen aklımızı koru..! Başbakanımız Necip Fazıl’ı pek sever. Onun söylediği “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!” bu olsa gerek…

 

Bir önceki yazımda tarihte Türk Milletine  “etrak-ı bi idrak”, yani “İdraksiz Türkler” deme cehaletini, cesaretini ve şımarıklığını gösterenlerin, yaşadığımız süreçteki yansımalarını ifade etmeye çalışmıştım. Bazı okuyucularımız Osmanlıya hakaret ettiğimiz yargısına varmışlar.  Oysa amacımız ne dil uzatmak ne de hakaret etmekti. Tam aksine ceddime hakaret edip dil uzatanları hatırlatmaktı.

 

Alın size tarihteki etrak-ı bi idrakçılar. Selçuklu tarihçisi İbn-i Bibi, “cahil Türkler!”  diyor. Öteki Selçuklu tarihçisi Kerimüddin Mahmud Aksaraylı, “Gözün karalığından daha kara olan Türkler, dinsiz zümre!” diyor.  Pek meşhur saray şairimiz bu kervana katılıyor “Türk ehlinin ey hace biraz başı kabadır”. Öteki Osmanlı şairi Nef’i de  “Türk’e Hak, çeşmi irfanı haram etmiştir” diye aşağılamaya yelteniyor.  Tarihçi Naima, “çoban köpeği, mel’un, çirkin suratlı” diyor,  Gelibolulu Mustafa Ali, “pasaklı, kır adamları, çirkin kimseler” diyor,  Hafız Hamdi Çelebi “baban da olsa Türk’ü öldür, Türk’ü öldürün kanı helaldir” diyerek kin kusuyor. Hoca Sadettin Türkler için “hilebaz, akılsız, aptal, kudurmuş, aşağılık türediler, kaltaban” diyerek nefretini dile getiriyor.

 

Daha sayayım mı?

 

1912’de Sebilürreşat dergisinde çıkan bir yazıda “Türk” kelimesinin kullanılması, dinsizlik, kâfirlik sayılıyor. Prof. Ahmed Naim 1913 yılında yazdığı “İslam’da Dava-i Kavmiye” adlı kitabında “Türk’ün geçmişini bilmesine, öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok, gerekli olan şeriatı öğrenmektir” diyor

 

Bunlar size bir şeyler hatırlatıyor mu?  

 

“İmralı’ya iki şehid babası ile bir de gazimiz gönderilsin, çünkü affetme ya da affetmeme hakkı asıl onların” demiştik. Ama Türk milletine “haddinizi bileceksiniz” diyenler gitti. Getirdikleri mesaj malum…

 

Şehid babalarından ve gazilerimizden bir haber var mı?  Onu da milliyetinden utanmayan Türkler biliyor..!