Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Eğitim öğretim Prensibinde ve Eğitim Öğretim Sözleşmesinde gösterilen Eğitimin bu günkü doğal ve hayati amacının atalarımız tarafından takip edilmiş olduğunu Macar Asıllı Türkolog Arminius Vambery “Das Türkenvolk (Türk Halkı), Leipzig 1885” adlı eserinde görmekteyiz.

Turan’da atalarımız geçimlerini koyun ve diğer hayvanlara bağlı olarak sürdürmekteydi. Bu nedenle her şeyden önce çocuklarına; hayvanlara faydalı olacak bilgileri ve insanların sıkça temasta bulunduğu şeyler ne ise onları öğretirlerdi. Bunu yaparlarken çocukların canını sıkacak bir şekilde değil, bilakis küçüklüklerinde oyunlar, gençliklerinde eğlenceler, vasıtasıyla bunu yaparlardı. Kışın ocak başlarında dedeleri torunlarına gençlikteki başarılarını anlatırlardı.

Altı (6) yaşına gelen bir Turan çocuğu koyun ve deve sürülerini güder ve onları kurtlara karşı koruyabilirdi. Çocuklar iyi otlakları, hangi otların nerede yetiştiğini, kaynakların nerelerde olduğunu öğrenirlerdi. Babalar Atalarından öğrendikleri şeyleri çocuklarına öğretirlerdi.

Rüzgârların çeşitlerini, hangi taraftan estiklerini, hangi aylarda hangi rüzgârların eseceğini, hangi tepelerde ne tür otların bulunabileceğini, hangi otları hangi hayvanların yemeyeceğini öğretirlerdi.

Küçük Turan’lı yavruların yıldızlar hakkında tafsilatlıca bilgileri vardı; Demirkazık, Yedikardeşler, çoban yıldızı vs… Havaya, Yıldıza ve ufuklara bakarak kopacak bora ve fırtınaları öncesinden tahmin etme yetilerini tecrübe ederlerdi. İklime ve tabiata karşı mücadele etme, ovalarda uğraş verme Turan’lı çocukların bedenlerini ve sinir sistemlerini çelik gibi yapıyordu. Çeviklik, hareketlerini sahip olma, cesaret timsali hareketler ve türlü türlü maceralara atılmalar hep bedenen mükemmel olmanın neticesiydi. Her Turan gencinin kalbi en kuvvetli, en bahadır olma aşkıyla çarpardı. Her birinin amacı kahraman veya avcı olarak dillerde destanlaşmak, başkalarına kendini saydırmak, öldükten sonra arkasından türküler yakılmak idi.

Çocuğa ilk önce yedi nesil yukarıya kadar seceresini öğretirlerdi ki buna “Yedi Ata Adı” denir. On beş (15) yaşına gelince hayvanlara ve bunların otlaklarına dair tam bilgi sahibi olurlardı.

Her kabile hayvanlarına kendilerine mahsus Tamga vurur, çocuk diğer kabilelere ait Tamgaları öğrenerek bu Tamgalar yoluyla bir hayvanın hangi kabileye ait olduğunu bilirdi. Bu Tamgalar birbirlerine çok benzer olduğu için iyi bir hafızaya ve dikkate ihtiyaç vardır.

İzleri öğrenmek de önemliydi, çocuklar nemli ve sert yerlerde değişik hayvanların izlerini ayırt edebilecek ve kaybolması durumunda bu izlerle bulacaktır. Kaynakların ve suların iyiliği derecesini de iyice öğrenilirdi. İşte beden ve zekâ böylece tamamen hayata hazırlanma yolundaki hayati meşguliyetlerle öğrenilirdi.

Ahlaki eğitim ise böylece hayati ve tatbiki bir şekilde yapılırdı. Küçüklüğünden itibaren çocuk aile içindeki büyüklerine aşırı hürmet ile onların sözlerini dinler, onlara aşırı derecede saygı duyardı. Büyüdüğü zaman bile babası izin vermezse babasının yanında oturmaz, sigara içmez, yüksek sesle konuşmazdı.

Çocuk Milli destanlara, hayat anlayışına ve benzeri hususlara dair Atalar Sözü (Darb-ı Mesel) Öğrenir, hafızası millete iyiliği dokunmuş kahramanların öyküleriyle dolardı. Hangi kabiliyete ait olursa olsun, On Beş (15) yaşına gelen Turan çocukları (Kara söz) Halk Sözü denilen masal ve türküleri bilmek zorundadır. Bilmeceler de rağbet görürdü tabii ki.

İşte Turan çocukları böyle hayati işler ve milli kültür içinde hayata hazırlanırdı. Modern usulde eğitimin usulü Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Eğitim Sözleşmesinde (Misak-ı Maarif) de böyledir; Maddi ve manevi tam hayat yoluyla hayata hazırlanmaktır.

Cumhuriyetin İlk yıllarından başlayarak Teknoloji hayatımıza esir alıncaya kadar İzcilik bu eğitim sisteminin en doğal ve mühim bir aracıydı.

Dünün okulları, ansiklopedik sistemin tesiri altında olup hayatı amaç haline getirememiştir.

Ancak Cumhuriyetle birlikte devlet milleti hayata hazırlamıştır. Yaşadığımız asırda da millet olarak var olmanın yegâne yolu öğretim kadar eğitime de önem vermektir.