Cuma günü gazetemizde yer alan yazıma olumlu-olumsuz eleştiriler aldım. Öncelikle tüm yorumlara teşekkür ederim. Ben eleştirilere açık bir insanım. Olumlu ve olumsuz tüm eleştiriler beni mutlu eder.

İktidar yanlısı dostlarımın en çok eleştirdiği nokta “% 50 oy almış partiye oy verenlere niye dil uzatıyorsunuz? Ulus iradesini kabullenin” deniyor. Elbette ulus iradesine saygılıyız. Ben o günkü yazımda da belirttiğim gibi hem oy verip hem sızlanmayın dedim. Kılıçdaroğlu, seçim öncesi yoksul vatandaşlara aile sigortası altında 600 TL vereceğim, dedi. Ona inanmadılar, 2-3 ayda bir 100 lira almayı kabul ettiler. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında ben de 1 yıl görev yaptım. Yoksulluk çok zor. Ona sözüm yok. Ben hem oy verip, hem yakınanlara seslendim.

Gelelim oy oranına. Durmadan % 50 oy alındığı belirtiliyor. Önce buna açıklık getirelim. AKP’nin oy oranı %49,9. Yani AKP’yi isteyenler bu kadar, istemeyenler % 51,1. Peki çıkardıkları milletvekili sayısına göre oranlar ne? AKP 327 milletvekili, % 59,45. Hiç düşündünüz mü? Seçimlerde baraj olmasaydı ne olurdu? Güneydoğu illerinde bağımsızlar yerine BDP katılsa oy oranı ne olurdu? AKP’nin buralarda oy oranı ne olurdu? Hesaplamak gerekir.

Bir arkadaşım “Geçmişte sigara, gazyağı, mazot, margarin bulamıyorduk, şimdi hepsi bol. İMF’ye köle olmuştuk, şimdi adı bile anılmıyor, çünkü İMF 3.SINIF dünya ülkelerine hitap eden bir sülük.” diyor. Doğru. Şimdi adı anılmıyor, sözü yanlış. Yalnız o dönemlere ülkeyi kim getirdi? CHP 1973-1975 arasında MSP ile koalisyon kurmuştu. Dünyada petrol sıkıntısı ön plandaydı. Önceki Adalet Partisi döneminde bankalar hortumlanıyor, batırılıyordu. Bunlar CHP’ye mal edilemez ki. Borç alma biliyorsunuz, Marshall planı doğrultusunda Menderes zamanında başladı. Şimdi de borç alınıyor. Tüm KİT’ler satıldı, buna rağmen iç ve dış borç 9 yılda 220 milyar dolardan 599 milyar dolara çıktı. Gelecek yazılarımda nelerin kaça satıldığını yazayım. Görün KİT’lerin maliyetinin ne kadar altında yabancılara satıldığını. Özelleştirmeler sayesinde Amerika ve Avrupa Birliği, tek kurşun atmadan Türkiye’yi teslim almışlardır. Ülkenin kalkınmasında birinci derecede katkısı bulunan “PETKİM, TÜPRAŞ, SEKA, TELEKOM, Sümerbank, THY, Şeker Fabrikaları yabancılara teslim edildikten sonra, ekonomide bağımsızlıktan söz edilebilir mi?” Özelleştirme ile hem elimizdeki milli servetini kaybettik, hem de dış borçlarımız arttı.

Bir okuyucum “O yıllarda televizyon seyretmeye olan evlere giderdik.” demiş. Kusura bakma dostum, ama anlattığın yıllar 1968 öncesi. TV’nin yeni yayına başladığı yıllarda(1971) ben Balıkesir’de idim. Balkan Boks Şampiyonası yayınını dükkân önlerinde izlerdik. Öyle yorum yapmış ki, TV’yi de Sayın Erdoğan getirdi Türkiye’ye.

Yine aynı okuyucum çok şaşırdığım bir cümle sarf etmiş. “2001’de çalıştığım kurumda müdürümüz izin vermediği için gizli gizli kaçak vakit namazı kılıyorduk, şimdi öyle bir şey yok ne oldu? Hani din, dil, vicdan özgürlüğü vardı?” Sevgili dostum, olayı çarpıtmışsın. Sana kimse “namazını kılma” dememiş ki. Kendin söylüyorsun. Ben de öğretmendim. Öğrencilere ders anlatırken “Çocuklar izin verin, namaz vakti geldi. Hemen kılıp geleyim, sonra kaldığımız yerden derse devam ederiz.” diyebilir miydim? Bu sizin için de geçerli. 8 saat mesainiz var. Mesai saatinde namaz kılarsanız o aldığınız parayı hak ettim, diyebilir misiniz? Öğle arasında ve akşam kılmadığınız namazları kaza edersiniz. Dinimiz kolaylık dini. Seferde olanlar için bile namazda kolaylık sağlamış, bunu iyi bilirsiniz. Ama sizinki inatlaşma ise sözüm yok. Ben de orucumu tutar, namazımı kılarım. Gerçi bazılarına göre biz dinsiz sayılırız. Onu Allah bilir. İnanç Allah ile kul arasındadır. Hiç namaz kılmayanlar cennete gidebileceği gibi, ağzından Allah adını düşürmeyenlerden de cehenneme gidenler olabilir. Allah adını dilinden düşürmeyip, namazını kaçırmayıp yetim ve kul hakkı yiyen, ana babasına kötü davranan kişinin cennette ne işi var? Hz Ömer’i hatırlayın. Hz Osman ile konuşurken devletin mumunu söndürüp kendi mumunu yaktığını hepimiz biliriz. Ben de kendime her zaman Hz Ömer’i, onun adaletini, dürüstlüğünü örnek almışımdır. Gerçek Müslümanlık yalnız ibadetle olunmuyor, inançla, vicdanla oluyor. Ulu Önder Atamız bu nedenle insanların inançları din tüccarları tarafından kötüye kullanılmasın diye laikliği kabul etmiştir.

Gelecek yazımda devam edeceğim. Şimdilik hoşça kalın. Saygılarımla.