Bağımsız Eğitim Sen Tire İlçe Başkanı Resül Kara, gündeme dair basın açıklaması yaptı. 
Ercan ÇELİK

Resül Kara’nın yazılı olarak yaptığı basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı;  Değerli Basın Yüce Türk Milleti, Güç bir dönemden geçiyoruz. Milli birlik ve beraberliğimiz iç ve dış tehditlerin saldırısı altında. Terör örgütlerinin saldırıları yetmiyormuş gibi, bu kez dış güçler Ortadoğu'da yeni bir paylaşım talebi ile Türkiye'yi tehdit etmektedir. Sevr'de,  Lozan’da adı geçmeyen ülkeler, Ortadoğu’da kartların yeniden dağıtılmasını ve yeni bir paylaşım yapılmasını istemektedir. Bunun için her türlü fitne ve yöntemi kullanarak doğrudan veya dolaylı olarak Türkiye'yi hedef seçmişlerdir. ABD'nin, Rusya'nın ve diğer emperyalist mihrakların aslında tek hedefi Türkiye'dir, Türkiye’nin güvenliğidir ve Türkiye’nin milli çıkarlarıdır. Suriye işin bahanesidir.
         Bunun şuurunda olarak Türkiye'ye yönelik her türlü iç ve dış tehdidin boşa çıkarılması, ülkede barış ve huzurun sağlanması için hepimize görev düşmektedir. Artık milletlerin ancak Dışişleri Bakanları nezdinde dost olabileceklerini, çıkarların olduğu yerde dostlukların anlamının kalmadığını görmeliyiz. Bu vesile ile milli birlik ve beraberliğimizi, huzur ve güvenimizi sağlamak için hayatını kaybeden kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyor, Yüce Türk Milletine baş sağlığı diliyoruz. 

ANAYASAL HAKLARIMIZDAN ÖDÜN VERMEYİZ
Bu gün Siyaset ve medyanın gündeminde memurları doğrudan  ilgilendiren üç konu bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi anayasa değişikliğidir. Tüzüğümüzle bizlere görev verilen Devletin üniter yapısına bağlılık başta olmak üzere, Anayasa'da kamu görevlilerini ilgilendiren 51, 53, 54, 65, 128 ve 129 uncu maddeler üzerinde yapılacak değişikliklerde Konfederasyonumuz ve sendikamız doğrudan taraftır. Her maddenin sahibi vardır ama memurları ilgilendiren bu maddelerin bizden başka sahibi yoktur. Bu maddelerin sağladığı haklarda geriye gidilmesine izin vermeyeceğimiz gibi, hakların korunması ve geliştirilmesi konusunda da azami gayret göstereceğimiz bilinmelidir.

MEMUR GÜVENCESİ DEMOKRATİK DEVLETİN OLMAZSA OLMAZIDIR
İkincisi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 'dur. 1965 tarihli ve ek maddelerinin sayısı asıl maddelerinin sayısı geçen, adeta bir yamalı bohçaya dönen bu Kanunun ömrünü doldurduğu, adaletsizliklerin ve hukuka aykırı uygulamaların kaynağı haline geldiği, çağdaş ihtiyaçlar doğrultusunda değişmesi gerektiği, daha açık  bir ifade ile kamu personeli reformu yapılması gerektiği açıktır. Ancak; statü rejimine zarar verecek, liyakat ve kariyer ilkesi ile memur güvencesini ortadan kaldıracak, sosyal tarafların katılımı ve onayı olmadan yapılacak bir düzenlemeyi de asla kabul etmeyeceğimiz bilinmelidir.

MEMUR YARGILAMASINDA İZİN SİSTEMİ HUKUK GEREĞİDİR
Üçüncüsü 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanundur.
Başta AB ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkelerin tamamında memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri izin sistemine tabidir. Buradaki sorunun önemli bir kısmı; görev esnasında işlenen suçlar, görev nedeniyle işlenen suçlar ile ağır cezayı gerektiren suçüstü suçlar ayrımının bilinmemesi, kulaktan dolma sözlere itibar edilmesi veya kasıtlı olarak çarpıtılmasından kaynaklanmaktadır.
Memurların yargılanmasında izin sistemi Osmanlı döneminden kalmadır, 4483 sayılı Kanunundan önce uygulamadaki  Kanun 1913 tarihli  Memurin Muhakematı Hakkında  Kanunu Muvakkata'dır ve 1999 yılına kadar da uygulamada  kalmıştır.
Demokratik ülkelerde uygulanan izin sisteminin gerekçelerini bilim adamlarının tespitleriyle hatırlamak gerekirse;
- Memurların gelişi güzel bir şikâyet veya iftira üzerine adli merciler önüne çıkması, memurun görevini gereği gibi yapmasını önler ve idarenin yargı organın etkisi altında kalmasına yol açar.
- İdarenin ve yargının ayrı organlara verilmesi ve aralarında bir iş bölümü olması kuvvetler ayrımı ilkesinin bir gereğidir. Memurun görevi nedeniyle işlediği suçtan dolayı ayrı bir usule tabi tutulması bu ilkenin bir sonucudur.
- Kamu hizmetlerinin devamlı ve muntazaman işlemesi gerekmektedir. Yapılan bir şikâyet ve ihbar üzerine derhal adli makamlar huzuruna çıkarılması, memurun ve dolayısıyla idarenin işini aksatır. Memuru çekingenliğe sevk eder. İşinin gerektirdiği ani kararlan veremez. Sorumluluktan kaçar.
- Kamu hizmetinin korunması gereği, memurlara işledikleri suçların cezası ağırlaştırılarak veriliyorsa, yargılanma bakımından da, aynı sebeplerle, ayrı bir usule tabi olmaları gerekir.
- Memurun suç işleyip işlemediğini tespit işi bir uzmanlık gerektirir. Bu işte uzman olan, bizzat işin içinde olmaları sebebiyle idarelerdir. Bu nedenle memur suçlarında ilk soruşturmanın  idari makamlarca yapılmasında fayda vardır ve bundan vazgeçilmemelidir.
Basına ve kamuoyuna yansıyan memurların yargılama usulünün değiştirilmesi talebi veya gerekçelendirilmesi bilim adamları veya konunun uzmanlarından gelmemektedir
Üzücü olan ise talebin iktidardan, kendini ve haddini bilmez, ömründe bir gün memurluk yapamamış olmanın ezikliği içindeki ne idüğü belirsiz sözde köşe yazarlarından gelmesidir.
İktidarların idari mevkilere kendilerinin getirdiği yöneticilerin görevlerinden alınmasında bile her zaman sorun yaşanmıştır. İktidarlar her sözlerinin emir telakki edilmesini, derhal yetine getirilmesini istemeleri, mevzuat ve hukuku gerekçe gösterenlerin derhal görevden alınmalarını istemeleri yeni değildir.
Son olarak 2000 yılında dönemin iktidarı tarafından gündeme getirilen benzer bir tasarı ile iki müfettiş tarafından tutulacak bir tutanak ile memurların işine son verilmesi istenmekteydi. Şimdi de makul şüphe ile memurların işine son verilmesi istenmektedir.
İktidarlar gelip geçici, alışkanlıklar kalıcıdır. Mevcut iktidarın hep doğru yapacağını öngörsek bile yarın iş başına gelecek bir iktidarın ne yapacağını kestirmek mümkün değildir. O nedenle hukuk a açıkça aykırı bu tür talepleri ret edeceğimizi ve her hal ve şart altında mücadele edeceğimizin bilinmesini Kamuoyuna saygıyla ilan ediyoruz.”

Editör: Haber Merkezi