Dünya tarihinin değişik dönemlerinde dünyada pek çok lider ortaya çıktı. Bunlardan Anadolu’da sürekli gözü olan, burayı ele geçirmeyi kafasına koyan, ancak Gazi’nin “Makarnacı bana bir daha çizmelerimi giydirmesin” dediği, ülkesini II. Dünya Savaşına sürükleyen Mussolini'nin sonu, hezimete uğrayınca, kurşuna dizildikten sonra bir ipin ucunda günlerce sallanmak oldu. Dünyayı işgale soyunan, ırkçı düşünceleriyle tam 6 milyon insanın toplama kamplarında öldürülmesinin sorumlusu olan Hitler, halkına ve insanlığa yaptıklarının bedelini intihar ederek ödedi. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Rusya’da Ekim Devrimi’nin lideri Lenin, Çin Halk Cumhuriyetinin kurucusu ve Çin Devriminin lideri Mao gibi liderlerin bazılarının adı ya alanlardan, kentlerden silindi, ya da heykelleri yerlerde sürüklendi.
Ama Atatürk hala hafızalarda ve yüreklerde. Yarım yüzyıl sonra sanki yeniden doğuyor. Orta Asya’dan Kafkaslara, Atatürk’ü incelemek üzere araştırma merkezleri kuruluyor. Birçok ülkede heykelleri dikiliyor, UNESCO, Balkan Bilimler Derneği, Atatürk’ü ''yüzyılın en önemli kişisi'' ilan ediyor. 10 Kasımda Anıtkabir’de bir milyon insan. Hipodrom’da Atasına bağlılığını haykıran beş yüz bin genç. 29 Ekimde sokaklara dökülüp marşlar söyleyen yüz binler. Bugün hangi liderin mezarı yılda 4-5 milyon insanca ziyaret ediliyor? Acaba niçin Atatürk yeniden güncelleşti? Niçin yeniden doğdu? 
Her gün geçtiği yolunun üzerindeki iğde ağacının kesildiğini görünce ağlayan; çok sevdiği köpeği Foks öldüğünde yasını tutan; Yalova’da köşke zarar veren ağacın dalı kesilmesin diye köşkü kızaklarla kaydırtan; savaş sonrası Çankaya’da ücretle çalıştırılan ve ayrılışlarında çantalarında Gazi markalı sigara çıktığı için görevli personel tarafından dövüldüklerini gördüğü Yunan esirlerinden  özür dileyerek sigara ve para ile onları uğurlayan; içki içmeyen ve beş vakit namaz kılan Mareşal Fevzi Çakmak yemekte olacağı zaman masaya içki koydurmayıp limonata ile yetinen; Ramazanlarda Hafız Yaşar Okuyan’a, gündüzleri Hacı Bayram Veli ve Zincirlikuyu camilerinde şehitlerimizin ruhu için hatim okutan, akşamları da huzurunda okuttuğu sureleri derin bir hazla dinleyen; Ankaralılar tarafından kendisine hediye edilmek istenen Çankaya’daki evin tapu tescilini, 1.İnönü savaşını kazanan orduya bağışlanmak üzere Milli Savunma Bakanlığı’na yaptıran; yurt gezilerinde, Kara Fatma, Satı Kadın gibi Kurtuluş Savaşı’nın kahraman Türk kadınlarını buldurup ellerini öpen; vefalı, şefkatli, merhametli, inançlı, saygılı, dürüst, yüreği sevgi dolu bir insan olan Atatürk. Her şeyimizi borçlu olduğumuz böyle bir Önder nasıl sevilmez?
Atatürk’ün ölümünden kısa bir süre önce Ankara’dan ayrılacağı sıralardır. Çankaya Köşkü’nde manevi evlatlarını, sayılı generallerini ve yakın arkadaşlarını toplamıştır. Bu toplantı adeta bir çeşit veda töreni mahiyetindedir. Sohbetler arasında geçen bir olay vardır ki Atatürk’ün de insani tarafının en belirgin örneğini oluşturur. Der ki:  “Acaba beni unuturlar mı?” Herkes sözbirliği etmişçesine onun unutulmayacağını söyler. O ise duygulu bir ses tonu ile: “Unuturlar, unuturlar, amma herkes unutsa bile beni Türk anaları unutmayacaktır. Çocuğunun beşiğini sallarken, ninni söylerken benim adımı rahmetle anacaktır. Çünkü ben ona erkeğini verdim, medenî nikâhla tek eşliliğini verdim. Yalnızca Türk anaları, o dünyanın en vefalı yaratıkları benim adımı rahmet ve minnetle anacaklardır.”
Yabancı ülkelerin ders kitaplarında öğrencilere tanıtılan, hayranlıkla anlatılan bu yüce insan, bugün büyük emeklerle kurup emanet ettiği Cumhuriyet’in ekmeğini yiyen, makam koltuklarını işgal eden gafillerce ders kitaplarından çıkarılmak ve yavaş yavaş tarihten silinmek isteniyor. Gençliğe Hitabesi, Andımız unutturulmaya çalışılıyor. Türk anaları şimdi söz sizde. Çocuklarınız yetişirken bir büyük şairimizin dediği gibi: Allah’ın bu büyük ulusa bir daha yeniden bir İstiklâl Marşı yazdırmaması için bu çok önemli. Onlara kendi adlarından önce öğretin İstiklâl Marşını. Onlara hitabeyi sizler öğretin. Onun yazıldığı Atatürk çağını, Türk tarihinin en mutlu ve gelecekten en umutlu çağını sizler anlatın. Tam seksen yıldır her ders başı söyledikleri, “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım.”  diye başlayan Andımızı bütün manası ile anlatın, öğretin, yaşamasını sağlayın.
Bir ülkenin insanları yaşadığı zamanı görmek ve geleceği planlamak yerine, sürekli olarak ulusal tarihlerine ve kendilerini var eden değerlere düşmanlık ediyorlarsa tehlikenin çoktan içindedirler. Bu tehlikeyi yaratanlardan, uygarlığa savaş açanlardan, kin ve intikam peşinde koşanlardan her kötülük beklenir. Oysa bu zavallılar, O’nun her şeyden önce insan tarafını tanımak ve Onu anlamak için birazcık okumak, öğrenmek çabası gösterseler, şartlanmış beyinlerinde, hınç dolu ruhlarında yeni bir pencerenin açıldığını hissedecekler, O’nu sevmeyi öğreneceklerdir.
Atatürk aramızdan ayrılalı onca yıl olduğu halde, niçin hala güncel, niçin hala dipdiri ve eskisinden de güçlü olduğu üzerinde bir kez daha düşünmenin tam zamanı! Tabi anlayana ve anlamaktan yana nasibi olanlara!
Ne yaparlarsa yapsınlar, o değerli insanı unutmayacak, unutturmayacağız. Saygılarımla, hoşça kalın.