Lamartine Tire'de II

Abone Ol
Lamartine  Tire’deki çiftliklerine gelir sağlamak için önce Hisse Senetleri ortaya çıkarır. Paris bankerleri bu hisse senetlerini Lamartine’i borçlu olarak gösterip ele geçirmek isterler. Fakat arazinin Miri Arazi (Padişahın şahsi hazinesine ait arazi) olduğundan buraya yatırım yapmak istemezler .

 

Marsilya’dan kalkan Oriente vapuruyla 21 Haziran 1850 günü Lamartine arazisine doğru yola koyuldu. İstanbul’da padişah Sultan Abdülmecid’le görüşerek ona teşekkürlerini bildirdi. 6 Haziran 1850 günü Sepetçiler Kasrı’nda yapılan bu görüşmeden sonra Lamartine, romantik olmakla birlikte tutarlı bir Osmanlı Tarihi yazmaya koyuldu.

 

“Türkiye Tarihi” adıyla meşhur olan bu eser Türkçe’ye Tercüman ve Timaş yayınları tarafından ayrı ayrı yıllarda çevrilmiştir. Lamartine 7 Temmuz 1850 günü İzmir’e ulaştı.

 

 Ahmet Vefik Paşa, Mösyö Charles Rolland ve İzmir Valisi Ali Fuat Paşa arasında uygulamaya sokulmayan şu antlaşma yapılmıştır:

 1. Dört parça çiftlikten oluşan ve tahminen 38.500 dönümlük arazi,Tire kazasında  Reşit Paşa mülkü olup hükümetçe 1850 yılı başından 1875 yılı bitimine kadar Lamartine’e kiraya verilmiştir. Çiftliklerin içinde bulunan aletler ve demirbaşlar dışındaki şeyler, bu senenin sonunda – taşınır eşya – mal sahiplerine kalacaktır. Bina ve arazilerin imarı için ne Lamartine’e  ne de  varislerine bir şey verilmeyecektir. Çiftliğin gelirinin karşılığı için  sahibine gerekli  para verileceği için Lamartine’ye bundan ötürü yardımda bulunulmayacaktır.

 

2. Osmanlı Hükümeti Lamartine’yi her türlü zorluktan koruyacak, memleket kanunlarına uygun olan dilekçelerini kabul edecek, kolaylık gösterecek, onu adil bir şekilde ve  şevkâtle koruyacaktır.

 

3. Lamartine’nin vefatı veya 25 senenin bitiminden önce araziyi başkasına verip gitmesi halinde varisleri ve sair adamları aynı şekilde korunacaktır. Ancak kalan süre içinde çiftliğin dıştan birine teri halinde mülkün asıl sahibi kalan senelere isabet eden masrafları ödemek suretiyle, tercih edilecektir.

 

4. Mal Sahiplerine Belediye Kanunlarına göre ne gibi uygulama yapılıyorsa, Lamartine hakkında da aynı uygulama yapılacak, kiracıdır diye başka bir uygulamada bulunulmayacaktır.

 

5. Lamartine, halen çiftliklerde yaşayan  50 aileden oluşan ekincilerin  – önceden beri gelenek olarak yerine getirdikleri – çıkar ve haklarına bağlı kalacaktır.

 

6. Gerek vergi, gerekse Aşar Kanunu’nda, Belediye Kanunu’nda özellikle çiftçilerin uyması zorunlu olan kurallara Lamartine de uyacaktır.

 

7. İş bu mukavele padişahın izni ile Lamartine’nin vekili Charles Rolland arasında kararlaştırılıp imzalanmıştır. Bu mukavele hükümlerine göre Fransa Devleti, Fransa Büyükelçiliği bir karşı davranışta bulunmayacaktır.

Muharrem 1266 (1850)

 

 

Lamartine, 7 Temmuz 1850 günü İzmir’e geldi ve  İzmir’deki Fransız Misyonunca kendisine bir ziyafet verildi. 8 Temmmuz 1850 günü gecesi Lamartine ve kafilesi yola çıktı. 7 develik bir katara özel eşyalarını yüklemişlerdi. Kervan o zaman  “Frenk Sokağı” denen bu günkü Alsancak’tan yola koyulmuştur. Efeler dağlarda ateşler yakarak ve şerefine havaya kurşun sıkarak Lamartine’yi selamlıyorlardı. “…Uzaktan ışığa, dükkanların ölü gözüne benzeyen lambaları, atlarımızın nalları arasında inliyordu. Çarşının damları ve tenteleri altında bütün bütün karanlıklaşan sokakta sanki bir mağrada yürür gibiydik…” Bir prens gibi debdebel bir hayatı sevenLamartine çifliklerde çalışanlara ziyafet vermek için  iki sığır, bir deve kestirmişti. Yeniçiftliğe girişlerinde çiçeklerden yapılmış bir takın altından Lamartine ve arkadaşları geçmişlerdi. Bu olay Lamartine’i çok duygulandırmıştı.

 

Ertesi gün Lamartine ve arkadaşları altı gün boyunca çiftlikleri ve Tire, Bayındır ve Ephesus harabelerini gezmişti. Tire’de Tire Voyvadasına ait bugünkü Tire Müzesi ve İnkilâp okulunun karşısında bulunan Yanık Konak’ta Lamartine ve arkadaşları misafir edilmişti. Yanık Konak, o zaman yanık değildi ve Tire Voyvoda’sının özel konutuydu. Bölgedeki Temmmuz ayının yüksek ısısı, Madam Lamartine’nin konforsuzluk şikayetleri, çiftlikleri işletecek yeterli sermayeyi bulamaması yüzünden Lamartine ve arkadaşları 21 gün Küçük Menderes bölgesinde kalmışlardır. Lamartine 29 Temmuz 1850 günü İzmir’e döndü.

 

Lamartine’nin İzmir hayatıyla ilgili İzmir’de Fransızca basılan “l’impertial” ve “L’Indépendant” gazetelerinde geniş bilgi vardır. Lamartine İzmir’deki yabancı okulların törenlerine katılıyor, sergi ve tiyatrolarını izliyor, öğrencilere eğitim ve öğretim konusunda doğaçlamadan konuşmalar yapıyordu. Sörler Koleji öğrencilerinden bir kızın kendi yazdığı bir hoş geldin şiirini Lamartine’e okuması üzerine bu kızı 17 yıl önce kaybettiği kızı Julia’ya çok benzetmiş ve kendisine bir siirle cevap vermişti. “Doğu’da da böyle genç meslektaşlarımın varlığını bilmiyordum.” diyerek bir de şaka yapmıştı.

 

Lamartine 30 Temmuz 1850 günü Bostend firmasına ait bir gemi ile Marsilya’ya dönerek Doğu Macerasına son verir. Osmanlı Devleti’ne başvurarak 1850 tarihli anlaşmanın bazı maddelerinde kendi lehine düzenlemeler yapılmasını ister. Bu uygulamanın şahsileşip kapitilasyon özelliğini taşımasından korkan Osmanlı Devleti  Lamartine’nin koşullarını kabul etmez. 19 Ekim 1852 günü Dışişleri Bakanı Keçecizade Fuat Efendi (Paşa )’ye yazdığı bir mektupta toprak imtiyazını Osmanlı Devleti’ne satmak istediğininden söz eder ve 80.000 altın kruş karşılığında çiftlik Osmanlı Devletince geri alınır.

 

 

Aslında yapılan satış göstermelik bir iştir ünlü şairin sefil bir duruma düştüğünü duyan Sultan Abtülmecit           şaire bir aylık bağlamak için bu yönteme başvurmuştur. Lamartine eşinin ölümünden sonra çok borçlandı. Eski bir bakan olduğundan ötürü imparator III. Napoleon tarafından kendisine verilen 25.000 Frangı almış fakat borçlarını kapatamamıştı. Son senelerinde edebi değeri olmayan sadece para kazanmak için kitaplar yazdı. Bu yüzden kalitesiz eserler ortaya çıktı. 1856 yılında kendisine bakan sadık yeğeninin kolları arasında can verdi.

 

Lamartine’nin Türk halkı ile ilgili görüşleri ilginç ve etkileyicidir: “Irk ve millet olarak Türkler büyük imparatorluğun ulusları arasında önde gelen en şerefli insanlardır. Sağlam ve üstün bir karektere sahiptirler. Cesaretleri su götürmez. Dini ve vatani faziletleri ruha  saygı ve hayranlık veriyor. Asaletleri alınlarından ve muamelelerinden  bellidir. Eğer gelişmiş bir konumları ve aydın bir hükümetleri olsa idi dünyanın en birinci milletleri arasında yer alırlardı. Bütün içgüdüleri âsilanedir. Vecd içinde yaşayan duygulu ve olgun bir toplumdurlar. Yurtları efendiler diyarı, kahramanlar ve şehidler ülkesidir. Bence İnsanlığa şeref veren böyle bir millete düşman olmak, insanlığa düşman olmaktan farksızdır.

SON