Hesap vermekten kaçış yok

Abone Ol
Bu konuda aklım almayan bazı şeyler var. Başbakan Davutoğlu “ Hiçbir vekilimize herhangi bir şekilde yönlendirme, baskı olmamıştır. Olması gereken de budur. Eğer muhalefet blok olarak oy vermişse bu şu anlama gelir; ya bir grup kararı var ki bu yasal değildir ya da bir baskı var ki bu da bu sürecin ruhuna, özüne aykırıdır.” dedi. Gayet güzel. Ya oylama sonrası söylenenler.  Şamil Tayyar: “Evetçiler haindir. 48 saat içinde kim oldukları tespit edilecektir.”  Mehmet Metiner “Bunun adı tek kelimeyle ihanettir. İçimizdeki ihanetçilerin sayısı az değilmiş. Firecilerin bu tavrını kınıyorum. Yürekleri yetiyorsa, kim olduklarını açıklasınlar.” Anlayan beri gelsin. Madem tepki gösterecektiniz oylamayı açık yapsaydınız. Hadi burada kurtuldunuz, ahrette dokunulmazlık yok, orada hesap vermekten nasıl kaçacaksınız.
Belki biliyorsunuz ama size bir öyküyü hatırlatmak isterim. Kasabanın birinde ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkan zengin bir tüccar varmış. “Mezara konduğumda kim benimle bir gece mezarda kalırsa ona servetimin yarısını bırakacağım” diye vasiyet etmiş. Bir süre sonra adam ölmüş. "Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Ama sonunda, şehrin fakir hamallarından birisi çıkmış ortaya. Adamcağız bakmış ki, hayatta zaten sırtındaki küfesinden ve ipinden başka bir şey yok. O halde "hamal olarak yatıp, ertesi sabah zengin olarak kalkarım" diye razı olmuş Genişçe bir mezara, iyice kefenlenen zengini ve yanına hamalı yatırmışlar. Az sonra melekler gelmiş. “Zengin nasıl olsa kalacak, sorguya hamaldan başlayalım.” deyip sormuşlar: 
- Dünyada malın mülkün var mıydı?
- Alay etmeyin, demiş hamal. Sırtımdaki küfeden ve ipten başka hiçbir şeyim yok. 
- Peki diye eklemiş melekler, o ipi ne karşılığında aldın. Sonra küfeyi ne iş gördün de nasıl elde ettin? Anlatmış hamalcağız. 
- Beş kişinin malını 10 kuruşa taşıdım. İkisini yedim, sekizini sakladım. Ertesi gün de aynı işleri yaptım. Yemedim içmedim, ucuza taşıdım ve bunları aldım. Melekler: 
- Çık demişler, çık  Olmadı  Hasan Efendiden aldığın para, hak ettiğinden çok düşük. Biz ondan bunun hesabını soracağız. Mehmet Efendiyle de ucuza anlaşmış ve ucuza taşımışsın 
- İyi ama, diye cevaplamış hamal, hak ettiğim parayı isteseydim, bana taşıttırmazdı. O zaman da aç kalırdım  
- O bizim isimiz demiş melekler, nasıl olsa buraya o da gelecek. Biz senin adına ona sorarız. Melekler, hamalı sıkıştırmaya devam etmiş.
- Söyle bakalım, aldığın paranın kaçını yedin, kaçını sakladın?
- On kuruş aldı isem, yarısını sakladım. İki kuruş aldı isem, bir kuruşunu biriktirdim  
- Çık demiş melekler  Yine olmadı, hem ucuza taşımışsın, hem de gıdandan kesmişsin  Yani kendi nefsine zulmetmişsin  Nefsine zulmetmek de günahtır. Ayrıca çocuklarının nafakasından da kesmişsin, demişler. Hamal ne cevap vereceğini düşünüp ecel terleri dökerken, sabah olmuş. Açılan mezardan yukarıya bir bakmış ki, bütün millet orada  Kadı Efendi ve şehrin mehter takımı da kendisini bekliyor. Bir kıyamet ki sormayın. 
“Kutlu olsun” demişler  “Bu gece kimsenin yapamayacağı bir işi başardın, ama bak artık zengin oldun.” 
Hamal mezardan çıkar çıkmaz kaçmaya başlamış. Güç bela durdurup “Gel ödülünü al.” demişler.
- Yooo, diye bağırmış hamal. İstemem, sizin olsun  Ben, bir iple küfenin hesabını sabaha kadar veremedim, Ya o kadar servetim olsaydı, kıyamete kadar veremem herhalde”
Yazımı bir ayetle bitiriyorum. “Ey İnananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır. (4 Nisâ 135)”
Saygılarımla, hoşça kalın.