Dezenformasyon yasası gerçekten gerekli miydi?

Merhaba sevgili okurlar ve değerli halkımız, bu yazımızda, son yıllarda, haberleşme özgürlüğümüzü kısıtlayan ve halk tarafından  ''sansür yasası'' ,gibi isimlerle de anılmaya başlanmış olan Türk Ceza Kanunu'nun 217/A maddesi yani, ''Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma'' suçunu inceleyeceğiz.

Abone Ol

Zira işbu görece yeni kanun maddesine dayanılarak son yıllarda pek çok ceza verilmeye başlanmıştır. İlgili kanun maddesi en çok, haberleşme özgürlüğünü kullanan sosyal medya kullanıcılarını etkilemiştir. Ki haberleşme özgürlüğü ifade özgürlüğünden de daha geniş bir haktır. Zira sadece kitleler arası bir hak olan düşünceyi yayma özgürlüğü değil  bireyler ve küçük gruplar arası iletişim de bir özgürlüktür.

İlgili maddenin kanun yapma metodoloji bakımından niçin uygun olmadığını yazımızda ortaya koymaya çalışalım. Zira öncelikle Torba yasa kapsamında getirilmiştir. (Torba yasa birçok yasada aynı anda değişiklik yapan karmaşık bir yasadır) ve belirsiz ifadeler içermektedir. Bunların ne olduğuna birazdan değineceğiz.  İlgili yasa metni şu şekildedir;

''MADDE 217/A - (1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

(2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.

Ortak hüküm Madde 218- (1) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/25 md.) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.''43

Peki, bilhassa sosyal medyada ifade özgürlüğü kısıtlayan bu kanun maddesi gerçekten gerekli miydi? Kanun yapma tekniğine uygun mudur? Bilindiği üzere ifade özgürlüğünü kısıtlamak ancak, demokratik bir toplumda gerekli olma ölçütüne, meşru amaca ve kanunla yapılmaya bağlı olarak mümkündür. Bu kapsamda TCK'ya eklenen suç tipi şekli anlamda kanunla yapıldığı için, bir şartı sağlamıştır.  Ne var ki, madde metninde, gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayan kimse, denilerek, işbu suçun failinin herkes olabileceği, özel failliğin söz konusu olmadığı ortaya koyulmuştur. Bu nedenle bu suç tipi ile, örneğin bir internet haberini sadece yapan haber sitesi değil, aynı zamanda bu haber ile ilgili yorum yapılabilen ve haberin tekrar paylaşılabildiği tüm internet sitesi kullanıcıları da suçun faili olabilir hale getirilmiştir.

Yukarıdaki unsurlarda değindiğimiz problemlere ek olarak, hangi bilginin gerçeğe aykırı olduğunun tespiti nasıl yapılacaktır. Faile, paylaştığı bilginin gerçek olup olmadığını ispatlama şansı verilecek midir? 

Gerçeğe Aykırı Bilgiyi Alenen Yayma şeklinde tanımlanan suç konusu fiilin nasıl işleneceği de açıkça tanımlanmamış sadece basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde daha fazla ceza verileceği belirtilmiştir. O halde, kulaktan kulağa mahalle arasında bilgi yaymak dahi suç kapsamında mıdır? Örneğin bir siyasetçi hakkında dedikodu yapmak ne zamandan beri suç sayılmaktadır? Bu husus da belirsizdir. 

Sosyal medya aracılığıyla hayatımıza giren kitle iletişim özgürlüğünün de, günlük hayatımızda birbirimizle olan haberleşme özgürlüğümüzün de ilgili suçla kısıtlanması söz konusu olmuştur. Zira kişiler bir haberi özel mesaj kutularından da yayabilirler. Oysa bu özgürlük basın özgürlüğünden de daha geniş bir içeriğe sahip olan haberleşme özgürlüğü olduğundan, ilgili ceza yasasıyla sınırlandırılması demokratik bir toplumda uygun olmamıştır. Bir başka değişle, tüm vatandaşlar basın yasalarını çiğneyebilecek birer gazeteci haline getirilmişlerdir. Suç ile önlenmeye çalışılan tehlike nedir tanımlanmamıştır. Bilginin kaynağının ve suç teşkil edebilecek ölçüde yayıldığının kıstası kim olacaktır? 

Ayrıca bu suçu işlerken failin sadece alenen bir haber yayması değil, Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, failin hareket etmesi beklenmektedir. Ancak failin bu saikle hareket ettiğini tespit etmek çok ciddi bir hukuki problemdir.  Bununla birlikte, adeta failin iç dünyasına ait bir değerlendirme yapılarak, gerçeğe aykırı bilgiyi hangi saikle paylaştığının ispatlanmaya çalışılması çabası, bir insanın iç dünyasına dair amacının, niyetinin okunmaya çalıştığı bir yargılama faaliyeti olup abes olacaktır. 

Ayrıca gerçeğe aykırı bilginin kamu barışını bozmaya elverişli olması ölçütü nasıl tespit edilecektir. İlgili suç bir somut tehlike suçu olduğuna göre, (yani ortada adam öldürme suçunda olduğu gibi bir netice, örneğin bir ceset olmadığına göre) kamu barışını bozmaya elverişli olan ve gerçeğe aykırı olan bilginin alenen yayılması gibi tam üç adet belirsiz koşulu bünyesinde taşıyan bir eylem nasıl olup da suç tipi olarak düzenlenmiştir. Gerçeğe aykırılık, söz konusu bir ''ifade'' olduğunda bir anda tartışmalı bir kavram haline gelmektedir. 

Hükümet politikaları ile uyuşmayan her bilgi paylaşımı gerçeğe aykırı bilgi paylaşımı mıdır? kaldı ki bu ifadeyi  yorumlayan bir başka ifade de ''gerçeğe aykırı'' sayılacak mıdır?.  Her ne kadar kanun maddesi Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz diyerek  bu sorunu çözmüş gibi görünse de, ne yazık ki çözmemiştir.  Zaten haber verme sınırlarını aşan ve eleştiri boyutunu da geçen, gerçeğe aykırı ve alenileştirilmiş bir düşünce açıklaması, yerine göre hakaret veya iftira suçunun vücut verir. Bu durumda da, bu eyleme maruz kalan kişinin, bizzat zararını gidermesi tazminatla, cevap ve düzeltme hakkını kullanması hakkı zaten kanunla düzenlenmiş idi. Ancak ilgili madde düzenlemesinde ifade özgürlüğünün yeniden daraltılması söz konusu olmuştur. 

O halde ilgili kanun maddesinin ifade özgürlüğünün önünde bir engel teşkil ettiği görülmektedir. Ayrıca bu ceza kanunun yer aldığı torba yasa, basın kanununa da benzer kısıtlamalar getirmiştir ki bu da bir sonraki haftaki yazımızın konusu olsun.  Şimdi düşünelim;  bilindiği üzere insanlar arası iletişimin ve haberleşmenin tarihi çok eski olsa da, matbaanın icadından bu yana en büyük gelişimini göstermiştir. Çünkü matbaadan önce iletişim daha çok bireyler arası veya daha küçük ölçekteki gruplar içinde olmuştur. Tıpkı matbaa gibi internet ve sosyal medya da dünyanın neredeyse her yerinde, giderek daha eş zamanlı bilgi paylaşımı sağlamıştır. Zannımızca bu gelişme geri alınabilir durumda da değildir. O halde bu kanun maddesinin amacı gerçekten nedir?

{ "vars": { "account": "G-CZC363SVYE" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }