2013’te geçirdiği kalp krizi sonucu hastanede 3 buçuk saat içinde tam 20 kez kalbi duran ve her seferinde doktorlar tarafından kalbi tekrar tekrar çalıştırılan evli ve 1 çocuk babası Faruk Eryiğit artık dünyaya farklı bir gözle bakıyor.

Tire Kent Müzesi’nde güvenlik görevlisi olarak çalışan Eryiğit, çocuklara ve engellilere yönelik başlattığı sosyal içerikli yardım kampanyaları ile ses getiriyor. İkinci hayatını yaşadığını her fırsatta dile getiren Eryiğit, çevresinde, duyarlı kişiliği ve sevgi dolu kalbiyle “İyilik meleği” olarak anılıyor.

Daha önce benzer yardım kampanyaları görünmez eller tarafından bir şekilde engellendiğini söyleyen Eryiğit, “İşin arka planında meğer FETÖ varmış. Yardım bahanesiyle, toplumun kanını emerek iliğini kemiğin sömürenlerin çoğu darbe girişiminden sonra cezaevine girince tamamen iyi niyet çerçevesinde toplanan yardımlar da rahatça ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya başladı” dedi.

Tire Kent Müzesi’nde, güvenlik görevlisi olarak çalışan evli ve 1 çocuk babası 43 yaşındaki Faruk Eryiğit’in, 4 yıl önce tam 20 kez duran kalbi artık sadece “İyilik” için atıyor. Ölüm meleğini dize getiren Eryiğit, Tire’de, çocuklara ve engellilere yönelik başlattığı sosyal yardım projeleri ile çevresinde “İyilik meleği” olarak anılıyor. “Kalbin attığı sürece umut vardır” diyen Eryiğit, yaşadığı deneyimden sonra dünyaya farklı bir gözle bakmaya başladığının altını çiziyor. 2013’te, geçirdiği kalp krizi sonucu Tire Devlet Hastanesi’nde, 3 buçuk saat içinde tam 20 kez kalbi duran ve her seferinde doktorlar tarafından kalbi tekrar tekrar çalıştırılan genç güvenlikçi, “Toplum olarak felsefemiz, ‘Dünya paylaştıkça güzel’ olmalı” diyor. Söyleşimiz sırasında, yaşadıklarını anlatırken zaman zaman gözleri dolan altın kalpli güvenlikçiyle keyifle okuyacağınız umduğumuz bir röportaj gerçekleştik. İnsan denilen beşeri varlığın daha hiç anlaşılmamış yönlerinin olabileceğini keşfettik.

Faruk Eryiğit kimdir? Kendinizi tanıtır mısınız?

43 yaşında kendi halinde biriyim. Tire’de, güvenlik görevlisi olarak 11 yıldır çalışıyorum. Sorumluluğu son derece ağır olan işimde günde 8 saat mesai yapıyorum. Tek gelir kaynağım maaşım. Eşim Pelin ve oğlum Mustafa Mert ise benim yaşam enerjim. 43 yıllık hayatım bana çok şeyler öğretti. Mutluluk denilen şeyin sadece kendi mutluluğum olmadığını anladım. 25 Haziran 2013’te, ölümle yaşam arasında yaşadığım ciddi deneyim hayat felsefemi tümüyle değiştirdi. Tam 20 defa ölüm meleğini dize getirdim. Dünyanın paylaştıkça güzelleştiğini, yardıma muhtaç insanlara el uzattıkça onların mutluluğunun insanın kendi mutluluğu olduğunu keşfettim. Kalbin attıkça umut vardır.

“Öldü öldü dirildi”

20 defa ölmek nasıl bir duygu?

25 Haziran 2013 akşamı arkadaşlarımla birlikte bir restoranda akşam yemeği yerken birden göğsünde ağrı hissetim. Paniğe kapılmadan arkadaşlarımın birinin otomobiliyle Tire Devlet Hastanesi acil servisine gittim. O akşam, tesadüfen nöbetçi doktor hastanenin kalp uzmanı Dr. Milyar Yakar'mış. Müdahalesi sırasında bir sorun olduğu tespit edildi. Çekilen kalp grafiğinde bazı şeylerin ters gittiği anlaşılıyordu. Çıkan değerler aşırı yüksek olduğu için yoğun bakım ünitesine alındım. Nabzım aşırı yükselmişti. Gece 01.00 ile 04.00 saatleri arasında kalbim 20 kez durdu. Ellerinde şok cihazıyla hazır bekleyen doktorlar, her seferinde duran kalbimi çalıştırmayı başardı. 3 buçuk saatlik sürede 20 kez duran kalbim sanki benimle şaka yapar gibiydi. Doktorlar ise büyük bir telaşla her seferinde bana müdahale ediyordu. Ben ise olup bitenleri sakin bir şekilde yattığım yerden izliyordum. Aslında bir mucize gerçekleşiyordu. O mucizenin adı da bendim. Doktorlara, oğlumun doğum gününün iki gün sonra olduğunu ve onu doğum gününde babasız bırakmak istemediğimi söyledim. “Beni iki gün daha yaşatın” dedim. Daha sonra verilen ilaçlarla nabzının ve elde edilen grafik değerlerinin normale döndü. Sonraki süreçte, kalbime stent takılarak, anjiyo oldum. Şimdi son derece sağlıklıyım.

Hayatınızda neleri değiştirdiniz?

Ölümle yaşam arasında çok ince bir çizgi var. Günlük streslerden uzak kalıyorum. “Eğer yaşıyorsam bir nedeni var” diye düşünüyorum. Olaylara, negatif değil pozitif bakmayı öğrendim. Evrene pozitif mesajlar gönderip, evrenden de pozitif mesajlar alıyorum. Mutluluk denilen kavramın sadece kendi mutluluğum olmadığını anladım. Çevremdeki insanları mutlu etmenin aslında benim mutluluğum olduğunu fark ettim. Küçük dokunuşlar insanların hayatlarında büyük değişimler oluşturuyor. Kötüye karşı savaşımızda dünyayı iyilikler kurtaracak.

İkinci hayatınızdaki farklılıklar neler?

Doktorlarım, kullandığım zayıflama hapları yüzünden kalp krizi geçirdiğimi söylediler. Ailemin geçmişinde hiç kalp hastalığı öyküsü yok. Tanrı bana ikinci bir yaşam, ikinci bir şans bahşetti. Kendimi bildim bileli duygusal bir insanım. Bakmak veya görmek göreceli kavramlar. Kalp gözüyle görmek, en önemlisi empati yapabilmek güzel bir duygu. Eşim ve oğlum bu konuda bana çok şey öğretti. Çevremize dikkatlice bakmayı bilmiyoruz. O kadar kendilerine ulaşacak bir yardım elini bekleyen insanımız var ki. Tesadüfen, bir gün kırtasiyede bir babanın oğluna maddi imkansızlıklar yüzünden yardımcı ders kitabı alamadığına şahit oldum. O babanın yüz ifadesi hiç aklımdan çıkmadı. Bir başka babanın da çocuğuna oyuncak alamadığı için intihar ettiğini gazeteden okudum. Bu iki olay beni derinden etkiledi. Onurlu insanlar, “Bana yardım” edin diyemiyor. İşte bu noktadan yola çıktım. Kitap ve kırtasiye yardımı ile başlayan projeler böyle start aldı.

Yardım içerikli sosyal projeleriniz neler?

Başta belirttiğim gibi tek gelirim maaşım. İnsanlar her şeyi para ile ölçüyor. Paranın her şeyi çözeceğine inanıyor. Hiç de öyle değil. Önemli olan yardımlaşma duygularımızı harekete geçirebilmek. İlk iş olarak sosyal medyayı kullanmaya başladım. Tire’deki, iş adamı, kurum, kuruluş ve muhtarlıklara ulaştım. Olumlu yanıt aldıklarımla kendi çapımızda örgütlendik. Geçen yıl, 23 Nisan’da çocuklara yönelik kitap ve oyuncak kampanyamız büyük yankı yarattı. Topladığımız oyuncak ve kitapları İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü kanalıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Ardından engellilere yönelik tekerlekli sandalye kampanyası düzenledik. Toplam 12 sandalyeyi engellerimize teslim ettik. Ramazan ayında 350 çocuk giydirip, 150 torba erzak dağıtımı gerçekleştirdik. Bize destek olan kurum ve kuruluşlar ile bazı hayırseverler yardımlarını gizli gizli yapıyorlar. Doğru olan da bu.

Nasıl organize oluyorsunuz?

İşimden arta kalan zamanı hayır işleriyle uğraşarak geçiriyorum. Eşim ve oğlum gönüllü olarak bana yardımcı oluyorlar. Kampanyalarımız, hayırseverlerinde desteği ile her geçen gün daha da büyüyor. Bizlere ulaşan kitap, kırtasiye ve giyim eşyalarını sınıflandırıyoruz. Giysileri, önce tamirden geçirip ardından da yıkayıp ütülüyoruz. Yardım etmek kavramı sadece para ile ilgili değil. Örneğin, hepimizin evinde kullanılmayan veya az kullanılmış giyim eşyaları vardır. Yenisini alamıyorsanız bunları bize ulaştırın. Bizler de, bunları ihtiyaç sahiplerine ulaştırarak yüzlerini güldürelim.

FETÖ’cüler sömürüyordu

Karşınıza çıkan engelleri nasıl aşıyorsunuz?

İlginç bir saptamamı sizinle paylaşayım. Daha önce benzer yardım kampanyaları görünmez eller tarafından bir şekilde engelleniyordu. FETÖ terör örgütünün, sözde yardımsever üyeleri bizlere hareket edecek alan bırakmıyorlardı. Yardım bahanesiyle, toplumun kanını emerek iliğini kemiğin sömürenlerin çoğu darbe girişiminden sonra cezaevine girince tamamen iyi niyet çerçevesinde toplanan yardımlar da rahatça ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya başladı. Meğer, FETÖ insanları yıllarca sömürerek, duygularını istismar etmiş.

Editör: Haber Merkezi