Öyle tehlikeli biri ki Nazım, bunun farkına varanlar tarafından vatan haini ilan edildi. O vatan haini hala vatanını, milletini seven herkesi sömürgeciliğe, Amerikan emperyalizmine karşı kışkırtıyor, herkesi zehirliyor. Bugün en sağcısından(iktidar partisi dahil) en solcusuna kadar herkes Nazım’ın şiirlerini okuyor. Yani bu gün hala Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor.


Nazım’a saldıranlar onun asker kaçağı olduğunu söylerler. Bilindiği gibi Nazım Harbiye Mektebini, yani askeri liseyi bitirir. Kruvazör güverte subayı iken geçirdiği ağır bir hastalık yüzünden çürüğe çıkarılır. (Başkaları gibi testis kanseri diye çürüğe ayrılıp sonra çocuk sahibi olmamıştır.)


Yine Nazım için “Kurtuluş Savaşı’ndan kaçtı, 1922’de neredeydi?” derler. İstanbul işgal edilince binlerce genç vatansever İstanbul’dan kaçıp Ankara’ya ulaşma ateşiyle yanmaktadır. 1920 Nisanında M. Kemal ve arkadaşları İstanbul’dan Ankara’ya kaçırılacakların listesini yaparlar. Bu listede daha 13’ünde iken dayısı Çanakkale’de şehit olunca “Şehit Dayıma” şiiri ile emperyalistlere ilk ateşi açan gencecik şair Nâzım’ın da adı vardır. Şehit dayısı için sipere koşamayacak kadar küçük olan Nazım, şimdi M. Kemal’e koşacak kadar büyüktür. “Denizin içinde, dibinde, uskumrudan, kefalden, torikten çok denizaltının kaynaması umurumda değil, Anadolu’ya gidiyorum, M. Kemal Paşa’ya.” der. M. Kemal, Nâzım ve arkadaşlarını Ulusal Kurtuluşçuların matbaasından halkı Milli Mücadele’ye çağıran bildiri ve mısraların basılması için görevlendirir. Bu bildiri ve şiirler Anadolu’da Kuvayı Milliye’ye asker toplarken, Atatürk’ün ölümüne yakın ona hain yaftasını yapıştıranlar, o günlerde Yunan uçaklarına “Mustafa Kemal’in katli vaciptir!” fetvasını yükletip halkı kışkırtır. Üstad N. Fazıl da “Din düşmanları telaş içinde Rize’ye top yağdırıyor” diye yazar.


1924’te yurda döndüğünde sosyalist bir yurtseverdir, hatta komünisttir ve ömrünün sonuna dek hep öyle kalır. Kimse düşünceleri nedeniyle yargılanamaz. Ancak devleti yıkmaya yönelik bir eyleme girişirse o zaman suçtur. Derler ki Nazım Atatürk düşmanıdır, ona yazdığı şiir bunun belgesidir. Tabi ki gerçek değil. Nazım, Mustafa Suphi'nin Karadeniz'de öldürülmelerinin verdiği bir öfke ile birkaç satır karalamış ve acısını o şekilde dile getirmiştir. Bunun anlamı Nazım’ın Atatürk düşmanı olduğu değildir. Onun Kocatepe şiirindeki dizeleri Atatürk'e duyduğu sevgi ve saygıyı dile getiriyor. Der ki: “Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun basına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.


Bu kendini bilmezler, Atatürk'ün kim olduğunu, onun adından başka bir şeyini bilmeden Atatürk'e, sırf dedesi, babası veya oy verdiği parti saldırıyorsa saldırır. Bu düşmanlık babadan oğula miras gibidir. Nazım düşmanlığı da aynıdır. Nazım’ın kim olduğunu bilmeden kulaktan dolma yalan yanlış bilgilerle ahkâm kesmeye başlarlar. İşte Nazım’ın Atatürk'e hakaret ettiği ileri sürülen şiir de böyledir. Neden niçin olduğunu araştırmadan sadece bir yerde duymuş olmaktan kaynaklanan  bir histeri nöbeti gibidir bu.


Yıl 1962. O günlerde Amerika Türkiye bütçesine 120 milyon lira yardım yapmıştır. Nazım Hikmet "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz" yorumu yapar. Ankara’da yayımlanan, hükümet ve düzen işbirlikçisi bir gazete “Nâzım Hikmet, vatan hainidir. Vatan hainliğine devam ediyor.” başlığını kullanır. Bunun üzerine Nazım usta o ünlü şiirini yazar. Der ki: “Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse, açlıktan şose boylarında gebermekse, soğukta it gibi titremek, sıtmadan kıvranmaksa, vatan ağalarınızın tırnaklarıysa, polis copuysa, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması, topuysa, kokmuş karanlığınızdan kurtulmamaksa, evet ben vatan hainiyim, siz yurtseverseniz.” Bu şiirinde Nâzım tarafından burjuvaziye başkaldırı, emperyalizme karşı bir duruş ile verilen bir cevap vardır.


Bu ülkede, edebiyatla uğraşmanın, özellikle edebiyatın keskin kılıcı olan, şiirle uğraşmanın bedeli, Nâzım Hikmet’e, fazlasıyla ödettirilmiştir. Hâlâ da buna devam edilmektedir. Ölüsünden bile korkularak, vatan topraklarına cenazesinin getirilmesine izin verilmemekte,  elinden alınan vatandaşlık hakkı iade edilmemektedir. Bunlar yetmezmiş gibi, Muğla Milas ilçesi Anadolu Lisesinde yapılan bir şiir dinletisinde, “Vatan Haini” şiirini okuyan bir lise öğrencisi 3 saat sorguda tutulmuştur.  


Vatan hainliği babanızın siyasi görüşünü paylaşmak değilse, cumhuriyetin değerlerinin satılmasına karşı çıkmak, Atatürk’e sahip çıkmak ve O’nun yolunu izlemekse, halkını, vatanını sevmekse, hükümeti eleştirmekse, Amerikan sömürgeciliğine boyun eğmemekse bende vatan hainiyim. Vatanımı seviyorsam, İncirliğin Amerikan üssü olmasını istemiyorsam, NATO üyesiyiz diye bu ülkenin yüzlerce evladı adını sanını duymadığı yerlerde askerlik yapmasına karşı çıkıyorsam varsın biz de vatan haini olalım. Hem de Nazım'ın 10 katı vatan haini.


3 Haziran 1963’te bu dünyadan göçüp gittiğin günden beri devam ediyor hainliğin Nazım usta. Seni bu ülkede anlamadılar, anlayamadılar. Saygılarımla, hoşça kalın.