Yazdığı fantastik kitaplarla çocukların kahramanı olmaya başaran Mehmet Erdoğan yazarlığa maliye veznesinde vergi mükellefi beklerken başlamış
Roman ve öykülerinin dışında sanılanın aksine edebiyat dünyasına “ışığın içindeyim” adlı şiir kitabıyla adım atan Erdoğan, kendi imkanları ile bastırdığı kitabın satışından elde ettiği geliri ise Ödemiş’te kan kanseriyle mücadele eden bir kıza gönderdi


Edebiyat dünyasının güçlü isimlerinden Mehmet Erdoğan, kaleme aldığı “fantastik” roman ve öykülerle çocukların renkli dünyasında kendine yer edinmeyi başarmış bir isim. 1959 yılında İzmir’de dünyaya gelen Erdoğan, ilk, orta, lise ve yüksek okul eğitimini tamamladıktan sonra memleketi İzmir’de maliyeci olarak çalışmaya başladı. Anne ve babası Tireli olan yazar evlendikten sonra ise Tire’ye yerleşti. Evli ve iki çocuk babası olan Erdoğan, bugüne kadar katıldığı yurt içi ve dışındaki tüm etkinlik ve söyleşilerde elinden geldiği kadar Tire’yi tanıttı. Erdoğan, Tire’ye olan sevgisini, “aşığı olduğum kenti her fırsatta anlatıp, övmekten büyük mutluluk duyuyorum” sözleriyle ifade ediyor. Çocuk okuyucuların süper kahramanı olan yazar, kitap yazmaya maliye veznesinde boş zamanlarını değerlendirirken başladığını söylüyor. Gerçek adı Mehmet Erdoğan olan yazar, aynı adı taşıyan başka yazarlarla karıştırılmamak için bazı kitaplarında adının tam ortasına“Kemal” takma ismini kullanmış. Güler yüzü, sempatik tavırları ile çevresine enerji ve ışık saçan Mehmet Kemal Erdoğan’ı yakından tanımak istedik.



Ne zaman yazmaya başladınız?
Herkes beni roman ve öykü yazarı olarak tanıyor. Edebiyat dünyasına, sanılanın aksine “ışığın içindeyim” adlı şiir kitabıyla adım attım. Uzun bir çalışmasının ardından 1999 yılında kendi imkan ve çabamla yayınladığım kitabımdan elde ettiğim geliri ise Ödemiş ilçesinde kan kanseri ile mücadele eden bir kıza gönderdim. Zaten kitabı yazmaktaki temel amacım, amansız hastalıkla mücadele eden o kıza bir nebze olsun yardım edebilmekti. Bir faydam ya da yardımım dokunduysa ne mutlu bana.


Şiir kitabından sonra niye kısa öyküler yazmaya başladınız?
Çocukları çok seviyorum. Onların hayal güçlerine ve yarattıkları sihirli dünyalarına biz büyüklerin ulaşabilmesi gerçekten zor. Onlar gibi düşünüp, öykülerimi kaleme almaya gayret ediyorum. Şiir kitabından sonra kısa kısa öyküler kaleme almaya başladım. Bir süre sonra öykülerimi İzmir’de faaliyet gösteren Özgür Eğitim Yayınları’nın düzenlediği bir yarışmaya gönderdim. “Yıldız Yürümesi” adını verdiğim bu dosya yarışmadan 2.’incilik ödülü aldıktan hemen sonra kitaplaştırıldı. “Yıldız Yürümesi” adlı çalışmamın elde ettiği başarı bende tam bir doping etkisi yarattı. Yeni serüvenler yaşamak istedim ve çocuklara yönelik bir roman yazmaya karar verdim. Ortaya, “Burcu’nun Öyküleri” adlı roman denemem çıktı. Çalışmam, edebiyat yarışmasında ödül alarak, kitaplaştırıldı. Bu gün Türkiye genelinde birçok okulda “Burcu’nun Öyküleri” adlı kitabım öğrencilere önerilen bir kitap. Şimdi emekliyim, ancak maliyede görev yaptığım zamanlarda bulduğum her boş anı değerlendirdim.  Burcu’nun Öyküleri’nde ise bir baba değil de bir yazar olarak kendi kızlarımı gözlemledim. Ardından “Balık Yemi Pina” adlı öyküm kitaplaştı. Artık yazmak benim her şeyim olmuştu.


Yazmak için hangi mekanları seçiyorsunuz? 
Bulduğum her yeri değerlendiriyorum. Özel bir mekanım yok. Örneğin, çocuklarımın mandolin kursu aldığı dönemlerde Tire’nin Kesikbaş meydanındaki bir kahvehanede onların kursunun bitmesini beklerken “Prenses Mira’nın Gizemi” adlı öyküyü yazdım. Bu kitabım, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde düzenlenen ödül töreniyle birlikte okuyucularıyla buluştu. Artık ardı ardına kitaplarım yayınlanmaya başlamış ve birbirinden değerli ödülleri almaya başlamıştım. Bu bende yazma hırsını daha da körükledi.
Bir yandan memuriyet hayatınız devam ederken bir yandan ise yazmaya devam ediyordunuz. Konsantrasyon açısından zorluklar yaşadınız mı?
Görev yaptığım Tire Vergi Dairesi’nden, Bayındır Vergi Dairesi’ne “veznedar” olarak atandım. İş yoğunluğu fazla değildi. Yazmayı veznede bile sürdürdüm. “Yol Arkadaşım” ve “Ana Tanrıça” adlı kitaplarımı burada yazdım. Tire İstasyon parkında bulunan dut ağacının altındaki masada tatil günleri ve iş saatleri dışında yazmaya devam ettim. “Araf’ın Atlıları” adlı eserimi burada kaleme alarak, okuyucumla buluşturdum. Sonra, başka bir yayınevinden ise “Su Perisi”, “Küçük Kahraman”, “Püsküllü” ve Dedektif Karaburun” adlı kitaplarım çıktı.
TRT ile nasıl tanıştınız?
Yazmak benim için bir tutku ve eylem halinde devam ederken, “Şeker Palyaço” adlı öykü kitabım TRT’nin okuma saati adlı programda yayınlandı. Bu benim için tarifi mümkün olmayan bir mutluluktu. Ardından, “Babam Çıldırdı” adlı çalışmam kitap haline geldi. Yaptıklarım bana yeterli gelmiyordu. Daha çok yazmak istiyordum.

Yalnızca kitap yazmak yeterli mi?
Tabii, yazdığınız kitapların basılması bir yazar açısından tek başına yeterli değil. Yazdıklarımın bana manevi bir katkı sağlamasının yanı sıra, kitaplarımın çok sayıda ulaşması gerekiyor. Bunun için her fırsatı değerlendirdim. Farklı illerde davet edildiğim kitap etkinliklerinde öğrencilerle defalarca söyleşiler gerçekleştirdim. Düzenlenen kitap fuarlarında ise öğrenci ve okuyucularla buluşarak, eserlerimin çok sayıda okura ulaşması için gayret ettim. Özel kolej ve devlet okullarında düzenlenen etkinliklerle adımı duyurdum.

Kitaplarınız hangi projelerde yer aldı?
“Malatya Okuyor” projesinde, “Burcunun Öyküleri” ile “Uzaylı Arkadaşım” adlı kitaplarım seçilerek, Malatya’nın hemen hemen tüm okullarında öğrencilerin okuması sağlandı. Özel kolejlerde ise “Kelebekler Prensi” ile “Balık Yemi Pina” adlı kitaplarım okutularak, öğrenciler bu kitaplardan sorumlu tutuldu. Ayrıca, “İstanbul Küçükçekmece 1 Milyon Kitaba Koşuyor” adlı okuma projesinde “Burcu’nun Öyküleri” adlı eserim seçilerek, Türkçe derslerinde okutulmaya başlandı. Bugün Türkiye’nin birçok kolejinde eserlerim okunuyor. Öğrenciler, okudukları kitaplarımdan yarışmalara girerek, ödüllendiriliyor.

Hep çocuklara yönelik mi yazacaksınız? Biz büyüklere bir şey yok mu?
Haklısınız, yetişkinleri de unutmadım. Bu güne kadar yetişkinler için toplam 3 adet roman yazdım. Kitaplarım üzerinde son düzeltmeleri yapıyorum. Çok yakında basılacağını umuyorum.

Niye “Kemal” takma adını kullandınız?
Edebiyat dünyasında, çok sayıda benimle aynı adı taşıyan kişilerle karşılaştım. Diğer Mehmet Erdoğan’lardan “Kemal” takma adını kullanarak, kendimi ayırmak istedim. Bu yüzden bazı kitaplarım “Mehmet Erdoğan” adıyla basılmışken, son çıkan ve baskısı yenilenen eserlerimde ise “Mehmet Kemal Erdoğan” ismini tercih ettim.

Kitaplarınız size maneviyat açısından ne kazandırdı?
Yazmayı çok seviyorum. Yazarak mutlu olduğumu fark ettim. Kaleme aldığım eserlerimle birlikte yepyeni bir kimlik ve kişilik edindim. Çok ama çok farklı bir dünyanın içinde buldum kendimi. Katıldığım etkinliklerde Türkiye’nin ve dünyanın seçkin yazar ve aydınlarıyla tanıştım. Bu bana hem sorumluluk hem de müthiş bir ayrıcalık yükledi. İyi bir gözlemciyim. Kendimi asla yorgun hissetmedim. Daha uzun yıllar hem çocuklara hem de yetişkinlere söyleyecek çok sözümün olduğunu düşünüyorum. Üzüldüğüm tek konu ise toplum olarak okumayı pek sevmiyoruz. Başta çocuklarımız olmak üzere okumayı toplumun her kesimine özendirmeliyiz. 






Editör: Haber Merkezi