Geçenlerde internette "Her şeyin bir anahtarı vardır, Cennet anahtarı da yoksulları sevindirmektir." diye bir söz gördüm. Çok hoşuma gitti. Yazacağım yazıya bununla başlayayım, dedim.
Maddi durumu iyi olan dostlarım hiç düşündünüz mü? “Akşam eve geldiğimde eşim yemek yapmamış, çünkü ona bir şeyler alması için para bırakamamıştım. Sağa sola borcumu da ödeyemedim. Veresiye vermiyorlar artık. Çocuğum da üniversite sınavını kazandı. Elbette sevindim. Ama kara kara düşünmeye de başladım. Harç parası, kitaplar, yurt sorunu. Üstelik çocuğum oralarda ne yiyip içecek? Of ki offf!”
Evet dostlar. Babası veya annesi olmayan, maddi durumu okumaya imkân vermeyen ama tıp fakültesini, hukuk fakültesini, eğitim fakültelerini ve mühendislikleri kazanmış pırıl pırıl gençlerimiz var. Bir yandan üniversiteyi kazanmanın mutluluğunu yaşarken, diğer yandan “Ah babam olsaydı, okuyabilirdim.” veya “Babam beni aldığı asgari ücretle nasıl okutacak, zaten aldığı para kiraya, geçimimize yetmiyor.” diyerek okumaktan vazgeçmeyi düşünen bu gençler başlıyorlar nerelerden burs alabiliriz diye koşuşturmaya.
Yalvaran gözlerle, insanın içini acıtarak, “Vereceksiniz değil mi?” bakışları ile sizi tutsak alıyorlar. Başvurularını yaptıktan sonra heyecanlı bir bekleyiş başlıyor. Onlar için 10 gün geçmek bilmiyor. Sonuçların açıklanacağı günü sabırsızlıkla bekleyen bu gençler, bizden “Sana burs çıktı” sözünü duyduklarında dünyalar onların oluyor. Ellerinize sarılıyorlar, “sağolun” diye. O anı hepinizin görmesini isterim. Oysa bizden çok sizlere gelip teşekkür etmeliler. Biz burada aracılık yapıyoruz. Parayı veren bizler değil, sizlersiniz. Siz vermeseniz biz nereden bulup vereceğiz. Sizden aldıklarımızı onlara aktarıyoruz.
Değerli dostlar, sistemi az buçuk açıkladım, ancak daha da açayım. Atatürkçü Düşünce Derneği yöneticileri olarak eylül ayında şehrimizde tura çıkıyoruz. Nazımızın geçtiği kişilere “Bir öğrencimize de siz burs vermek için katkı sağlar mısınız?” diyoruz. Bize burs verecekleri belirlediğimizde, kimlerden ne kadar burs bağışı toplayacağımızı hesaplıyoruz. Rakam belli, bize başvuran öğrenciler de belli olunca gelir durumlarına göre sıraya koyuyoruz. Topladığımız bağışı 70 veya 80 TL’ye bölüyoruz. Kaç öğrenciye verilecekse gelir durumuna göre en azdan başlayıp o sayıda öğrenciye burs veriyoruz. Burada iltimas, kayırma kesinlikle yok.
2009 – 2010 öğretim yılında 41, 2010 – 2011 öğretim yılında 65 öğrenciye burs verdik. Tire’de bulunan dostlarımız, doktorlarımız, iş adamlarımızdan bu güne dek bize destek veren herkese öğrencilerimiz adına sonsuz şükranlarımızı, onların duaları ile birlikte gönderiyoruz. Bu yıl yine yardım elini uzatacak hayırseverler bekleyen gençlerimiz var.
Yapacağınız burs bağışları öğrencilerimize mutlaka ulaştırılacaktır. Bize inanın ve güvenin. Aynı zamanda bağışlarınızın takipçisi olun. Öğrencilerimize nasıl ulaştırıldığını da görebilirsiniz. Ziraat Bankasında öğrencilerimiz için açtığımız hesaptan, hangi öğrencilere, her ay ne kadar para yatırıldığının belgesi, istenildiği zaman sizlere gösterilecektir. Yine yaptığınız bağışlar karşılığında size mutlaka alındı belgesi kesilecektir.
Değerli dostlarım. Şimdi biraz da siz sevgili okurlarıma görev düşüyor. Komşularınıza, dost ve akrabalarınıza iletin burada okuduklarınızı. Onları da destek vermeye çağırın. Birlikten neler olmaz ki. Bu öğrencilerin içinde yetimler var, öksüzler var, yarın sizlere dualarını ulaştıracaklar var. Onları sevindirmek size cennetin kapılarını açacaktır. Hacca gitmek kadar olmasa bile ona yakın sevap kazanmak istemez misiniz?
Eğer siz de bu öğrencilerimize yardım elini uzatmak isteyen hayırseverlerden biri olmak istiyorsanız, büromuza gelin. Veya 5129134 nolu telefonumuza ulaşın. Taahhüt edeceğiniz bağışlarla destek verin. Bağışlar yönetim kurulu üyelerimiz tarafından sekiz ay boyunca makbuz karşılığı sizlerden alınacaktır.
Geçen iki yılda bize bağış yapan tüm dostlarımıza sonsuz şükranlarımızı iletiyoruz. Ayrıca bu bağışları toplamak için şehrimizin nerede ise tahsildarı konumuna gelen, büyük bir özveriyle görev yapan yönetim kurulu üyesi sevgili dostlarım Murat Özan ve Lütfü Vural’a teşekkürü borç bilirim.
Saygılarımla hoşça kalın.