Geçen haftaki yazıma bazı okurlar eleştiride bulunmuş. Asıl biz bu milleti aptal ve ikinci vatandaş yerine koyuyormuşuz. Biz insanlara tepeden bakıyormuşuz. Başbakanlarını bize yedirmezlermiş, o her zaman doğruyu yapar ve söylermiş, biz bu ülkeden defolup gitmeliymişiz. Siz hala anlamıyorsanız ben ne yapayım. Peki, o zaman bana bunların cevabını verebilir misiniz? Hangimiz halkı kandırıyormuş, her şey ortaya çıksın.


8 ay önce “Bunlar bize 23,5 milyar dolar IMF borcu bıraktılar, onlar borçlandı biz ödedik. 14 Mayıs 2013’te bu borcu sıfırladık, şimdi IMF’ye borç verecek duruma geldik.” dediler. Doğru olan borcun sıfırlanması. Ya altında yatan gerçekler! İlki bu borcun hepsini önceki hükümetler yapmadı. 2002 yılsonuna, yani AKP dönemi başlayana dek IMF'den kullanılan toplam kredi 11,9 milyar dolar. Geri kalan 3,7 milyar dolar AKP tarafından kullanılmış(Ali Babacan’ın açıklaması “webarsiv.hurriyet.com.tr”). İkinci yalan 11.05.2005’te AKP ile IMF arasında imzalanan antlaşma ile kullanılan kredi 10 milyar dolar. Yani hem 10 milyar dolar AKP zamanında alınmış, hem de adı edilen 23,5 milyar dolar kredinin 13,7 milyar dolarlık bölümü AKP tarafından kullanılmış. 



Başbakanın borcu kapattık sözünü duyan halkım hemen inanıyor. Tamam, sen bu borcu kapattın ama bir yatırım gerektirmeyen, zaten kar eden “yükte hafif pahada ağır” ne varsa kuruluşları yok fiyatına yabancılara sattın. Kâr eden kuruluşların satılması zaten yanlış. Ama bu kuruluşların gerçek değerlerinin çok altında fiyatla satılması en acısı. Yapılan özelleştirmeden 50 milyar dolar gelir elde edildi. Yani borç buradan elde edilen gelirle ödendi. İşin bir diğer yanı dış borç sadece IMF’den alınmadı ki. AKP iktidara geldiğinde, yani yetmiş yıl boyunca Tür¬ki¬ye¬'nin 222 mil¬yar do¬lar bor¬cu var¬dı(92 iç, 130 dış borç¬). 10 yıllık AKP döneminde bu borç 572 mil¬yar do¬lara ulaştı(205 iç, 367 dış borç) Bu borç değil mi?


Gelelim en büyük yalana. Başbakan “IMF’ye borç verecek duruma geldik.” diyor, Maliye Bakanı Şimşek “Borçların faizlerinin ödenmesine toplanan vergiler yetmiyor, kaynak da yok, ya vergileri arttıracağız, ya da borçlanma yapacağız.” diyor. Tabi, kaynak bitti, satacak bir şey de kalmadı, üretim dersen zaten yok. Mantıklı düşünürsek, bu kadar borcu olan bir ülke nasıl IMF’ye borç verir? Sen borcun faizini ödeyemiyorsun, nasıl borç vereceksin? Kim borç verir? Geliri giderinden çok olup yedekte parası olan. Millet buna inanacak kadar aptal mı?  


1998 yılında Ecevit Hükümeti tarafından “Nereden Buldun Yasası” çıkarılmıştı. AKP ilk iş olarak 2003’te bu yasayı kaldırdı. O zaman pek önemsenmedi, ancak bugün neden kaldırıldığı ortada. Sevgili okurlarım şimdi size soruyorum: Hiç merak etmediniz mi? Geçmişte bir sucuk firmasının muhasebesini tutan, 1989'da Refah Partisi il başkanı olduğunda tamponu telle bağlı otomobilin sahibi, 1994'de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde imarsız, iskânsız bir eve sahip birini düşünün. Aradan yıllar geçip 2002'de tek başına iktidar olduktan sonra 1 milyar dolara sahip oluyor. Sadece maaş alıyor, eşi çalışmıyor, ama Çamlıca'da 5 villa yaptırabiliyor(tanesi 4 milyon(eski para ile trilyon). Sadece parkeleri 350 bin dolar. Oğlu Bilal şirket sahibi, eşi Emine Hanım Medikal Park Hastaneler Zinciri sahibi nasıl oldu diye soruyor musunuz? Ben 6 yıl ADD Tire Şube Başkanlığı yaptım. Her 2 yılda bir mal varlığımı bildirdim. Bundan da gocunmadım. 


İşin bir de harcama yanı var. Gizli istihbarat ve ülke menfaatleri için kullanılmak üzere Başbakan emrine verilen örtülü ödenekten son 10 yılda, 2 milyar 760 milyon lira harcanmış. Kendisinden önceki Ecevit, Çiller, Erbakan ve Mesut Yılmaz’ın başbakanlıkları döneminde ise, toplam 190 milyon 400 bin liralık örtülü ödenek kullanılmış(sadece 2013 yılının ilk sekiz ayında 587 milyon lira). Makam odasını 360 bin liraya yenileten başbakanın, yurt içi ve dışı yollukları yılda 8 milyon lira olan başbakan ve bakanların, telefon ve benzin faturalarını devlete ödeten iktidarın olduğu bir ülkede örtülü ödeneğin bu kadar aşırı çıkması normaldir. Oysa bu ülke 7 yılda aldığı 190 milyon lira ödeneğin 46 milyonunu arttırıp hazineye iade eden Necdet Sezer’i, Türkiye başbakanlar tarihinde yerli otomobili(Renault 12 ve Kartal) makam aracı olarak kullanan tek başbakan Ecevit’i de gördü.

Erdoğan Bayraktar “aday olabilmek için çok para harcayan milletvekili o parayı çıkarabilmek için her yolu deniyor, alın size tüyo” diyor. Bir bakan danışmanı sülalesini 40 bin dolara kiraladığı jetle umreye götürüyor, faturasını bir müteahhide ödetiyor. Karşılığında acaba ne veriliyor, rant sağlanıyor? Aynı danışmanın Ankara’da bir villada oturduğu, eşinin 340 bin dolarlık araca sahip olduğu belirtiliyor.

Yazımı iki anlamlı sözle bitiriyorum. İlki başbakanın 1999’da söylediği iddia edilen sözü: “Eğer bir gün duyarsanız ki Tayyip Erdoğan çok zengin olmuş, bilin ki haram yemiştir.” Diğeri Peygamber Efendimize ait: “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Bunlar bana çok şey anlatıyor. Yorum sizin. Saygılarımla hoşça kalın.