Hacı KalfaAtatürk caddesinden düz yukarıya doğru çıktığınızda Minaresi beyaz ,Camii bölümü kubbe değil kiremit ile örtülü Ulu Camiyi görürsünüz.Hemen üst tarafında çatal çeşme var.Yol üç e ayrılır.Birincisi Dere kahve ye, İkincisi Şeyh camiine üçüncüsü de Havuzlu ve oradan da Hacı kalfaya çıkarsınız.

Şöyle ki; Ulu Cami nin üst köşesindeki üstten çekmeli Alaman  çeşmesinden batıya ilerleyin önce küçük havuzlu az ileride de büyük havuzlu (şimdi su deposu).Oradan da dik yukarı rampa ile Hacı kalfanın türbesi karşınıza çıkar.İki Kara  selvi  ağacı “O mübarek bura da yatıyor” dercesine dalları ile işaret ediyor sanki.

Bahariye mahallesi Güme dağının eteklerinde kurulu,oradan Tire ye bakış çok farklı dır, panoramik bir görüntü huzur verir insana.Yokuş yukarıya çıkarken “yorulmadım” diyemezsiniz.İşte o güzel ve hoş görüntü sizi dinlendirir. Eski Tireliler evlerini böyle yamaçlara kurmuşlar.Yarım dönüm kadar bahçe içinde lastikçi ustamızın evi gibi. Ustamızın evi  geniş ve her türlü çiçek ile sanki bezenmiş. Ortanca, karanfil, gül ve kasımpatı Tire ye özgü şimşir yeşilmi yeşil.Bir de çekirdeksiz üzüm asması dört direk ile askıya alınmış şadırvan gibi,yaprak sarması yapmak için.

Araştırmacı   yazar  Levent  Ertekin  in “TİRE den FOLKLORİK ESİNTİLER” adlı eserinin “MENKIBELER” bölümünde Hacı kalfayı şöyle anlatır.

Lastikçi usta ermiş yaşında Hacca gitmenin hayali ile yaşıyor .Lastik ayakkabıları tamir ederken eline batan iğnenin(biz) acısı ile uyanıyor.

Lastikçi ustanın kalfası ”Ustacığım hanidir seni izliyorum, dalıp dalıp  gidiyorsun”der.

“hey oğul; bilmezmisin ki  hayalimiz bir yolculuğa  çıkmıştır, ama yaşlı vücudumuz hayalimizi taşımaz”

Vakit gelmiş, nasip olmuş lastikçi usta yı  ibni melek hazretlerinin avlusundan  kervancıya  teslim ederken helalaşmışlar ve  usta kalfaya dönerek ”Kalfa hakkını helal et, gidip de gelmemek,gelip de görmemek var,çoluk çocuğum işim sana emanet,arada uğrayasın, ihtiyaçlarını tedarik edesin” demiş.

Bir gün kalfa ustasının evine gittiğinde yengesine ihtiyacın var mı diye soracaktı ,eve  girdi yengesi yaprak sarması yapıyordu.

“Yenge ustam yaprak sarmasını çok severdi değil mi?” dedi.

“Severdi ya” dedi yengesi.

“Yenge istersen yaprak sarmalarından bir çıkın yap ta ustama götüreyim” dedi.

Yenge şaşırmıştı.”Hay deli oğlan, ustasının Kabe’de olduğunu unuttu galiba, ya da canı çekti de istemeye, utanıyor” diye düşündü.

“Dur hele kalfa şu çıkını sarayım da ustana götür” dedi.

Kalfa çıkını sevinerek aldı ve evden ayrıldı. Aylar geçti… Kervanlar hacıları getirmeye başladılar. Tireliler de hacılarını karşılıyorlardı.

Lastikçi usta evin yolunu tutmuş eşini ve çocuğunu düşünüyordu.

Ve usta sağ salimen evine geldi.

Kapıda karşılayan eşine kavuştuktan sonra şöyle dedi; “Hanım senden Allah razı olsun” hanım şaşkınlık içinde “Hayırdır inşallah” dedi.

Lastikçi usta “Hanım  Kabe de senin yaprak sarmasını o kadar özlemişim ki tam zamanında geldi öyle hora geçti ki” derken kalfasını aradı gözleri, “gel bakalım HACI KALFA ikimizin de haccı mübarek olsun” diyordu.

Hacı kalfa ustasının evinden ayrıldıktan sonra onu hiç gören olmadı.

İşte o günden bu güne HACI KALFA adı efsane gibi anlatılır…