Böyle güzel bir ülkede öyle bir toplum kesimi var ki anlamak mümkün değil. Doğruyu, yanlışı, iyiyi kötüyü lideri ve partisine göre değerlendiren kişilerin oranı % 50. Hiç yargılayıp sorgulamıyorlar. Burada medyanın etkisi de yok değil. Yalnız yandaş gazete okunup yandaş TV izlenirse olacağı bu. Yandaş TV ve gazete iktidarı övüyor, yanlışlarını yazmıyor. Böyle olunca gerçekleri biraz da kendi düşüncelerine uygun olduğundan doğru sayıyorlar. Daha önce söylenenleri alkışlayanlar bir süre sonra aynı kişi, parti aksini söylediğinde yine alkışlıyor. Bunun araştırılması gerek. Şimdi  AKP seçmeninden kendilerine bazı sorular sormalarını, olayları irdeleyip yanıtlamalarını istiyorum.

Öcalan'ın düzenlediği, MİT Müşteşarı Fidan'ın Oslo'da PKK ile yaptığı görüşmelere, Habur'da davul-zurnalı karşılama töreni düzenledikleri PKK şovuna, kendileri çalıp kendileri söyledikleri uydurma mahkemeyle teröristleri beraat ettirmelerine, çözüm sürecinde şımarttıkları PKK'nın Türk bayrağını askerin gözü önünde indirmesine, Diyarbakır'da Şivan Perwer şarkı söylerken “Bu sahne karşısında duygulanmamak mümkün mü?” diye gözyaşı dökmelerine, analar ağlamasın uyutma sözü ile polisi, askeri kışlaya, karakola hapsetmelerine, Dolmabahçe'de HDP'li vekillerle el sıkışıp toplantı yapılmasına ses çıkarmadınız. Biz çözüm için her yola başvururuz. Baldıran zehrini içmekse, biz o baldıran zehrini içeriz, yeter ki bu ülkeye huzur gelsin.” “Ben Öcalan’ın süreci diğerlerinden daha doğru okuduğunu düşünüyorum. Olayları okuma yeteneği ve tecrübesi var.” dendi Bu sürecin sonu bölünmeye kadar gider” dediğimizde “Kandan besleniyorsunuz” dediniz. “Bak artık şehit haberi gelmiyor.” deyip alkışladınız. “Seni başkan yaptırmayacağız” deyince senaryo birden değişti. ''Açılım süreci boyunca şehirlere silah depolamışlar'' diyen iktidara yine % 50 oy verdiniz. “Bunları CHP yapsaydı ne düşünürdük?” “7 Haziranda tek başına iktidar olsalardı PKK’nın üstüne yine böyle giderler miydi?” diye kendinize sordunuz mu?

PKK’ya jest olsun diye demokratikleşme adı altında andımızı yasaklayan, PKK bayrağını suç olmaktan çıkarmakla övünen, PKK'nın şehirlere silah depolamasına göz yumanı, askere operasyon yaptırmayan iktidarı unutmadık. Teröristleri davulla zurnayla karşılayıp seyyar mahkemelerde aklayıp, mitinglerde el ele halay çektiklerinde eleştirirken Apo'yu neredeyse nur yüzlü dini bütün namazında niyazında ermiş mertebesine çıkarırken eleştiren, vatan haini bizdik, o karşıladıkları barış güvercinleri(!) hendekler kazıp insanları katlederken yaptığınızı beğendiniz mi dediğimizde vatan haini olan yine biziz.  Seçime kadar her şey normaldi ama seçimi kaybedince işler tersine döndü. Şimdi askercilik oynayıp vatanseverlik taslıyorlar. Devlet yönetmek deneme tahtası değildir. Bir gün gel açılalım, öbür gün gel savaşalım, olmaz. PKK'nın amacının barış olmadığı 40 yıldır belli. Şimdi kimse saf ayağına yatmasın.

1993’te "Başkanlık sistemi Amerikan emperyalizminin bize tavsiyesidir", 2012’de dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e "Devlette çift başlılık olmaz" diyen kişinin bugün ille de başkanlık diye tutturması ne derece doğru? O gün “çift başlılık olmaz” diyen kişinin bugün “Bakanlar kurulunu şu tarihte toplayacağım” demesi mantıklı mı? Davutoğlu, Erdoğan'a "Çift başlı yönetim olmaz" diyebilir mi? Bu soruları kendinize sordunuz mu? “Erdoğan neden bu kadar başkanlık istiyor?” sorusuna ne yanıt verdiniz? Siz hala “Erdoğan’a bir şey yaptırmıyorlar ki” diyenlerin safında mısınız?

Hadi biz Erdoğan’a karşıyız, yanlış yapıyor diyoruz ve haksızız. Abdüllatif Şener, Turhan Çömez, Ertuğrul Günay, İdris Bal, İdris Naim Şahin, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik gibi partililer ile Nazlı Ilıcak, Hasan Cemal, Ahmet ve Mehmet Altan, Mehmet Baransu gibi gazeteciler bugün niye AKP karşısındalar? Neden partiyle ve cumhurbaşkanı ile ters düştüler? Bunları da kendinize bir sorun.

1 Kasımdan sonra AKP gelmezse beyaz torosların geleceğini, siyasi belirsizliğin biteceğini, huzur geleceğini, istikrar ve güvenin yerleşeceğini iddia ediyorlardı. Bakalım neler gelmiş? 1 Kasımın hemen ardından bölgede ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının ardı arakası kesilmedi. 1 Kasım'dan bu yana 3 ayda şehit sayısı 150’ye yaklaştı. Öldürülen terörist sayısının 500’ün üzerinde olduğu belirtiliyor ama ortada ceset yok. Şimdi yine kendinize sorun “İktidar sözünü neden tutmadı veya tutamadı?” Çözüm sürecinde verilen tavizler olabilir mi?

Geçmişte Kılıçdaroğlu ve Bahçeli için “Güneydoğu illerine gidebiliyorlar mı?” diye soran Erdoğan bugün niçin kendisi gidemiyor? Bırakın Güneydoğuyu Güney Amerika ülkesi Ekvador’da bile “Erdoğan dışarı” protestolarına neden hedef oluyor? Onlar da mı paralelci? Bunu yandaş gazeteler neden yazmıyor? Zamanında hasret duyup artık gel, dediği Fethullah şimdi neden Fetö terör örgütü haline geldi? Neden 3-5 çocuk yapın diyor? Çocukların masraflarını ailesi yerine o mu üstlenecek? Kaç-Aksaraya harcamak için para buluyor da Melahat Aksoy İlkokulu’na ek bina ve gazilerin protezleri için neden para bulunamıyor? Bunları da sorun kendinize. Ama adam gibi sorup yanıtlayın. Yandaş kafayla değil.

Saygılarımla, hoşça kalın.