Öyle dualar vardır ki,kulun Allah (cc) sevmekten başka hiçbir isteği yoktur.Bu kullar sadece Allah (cc) tarafından bilinir. Bu kullar ahrette bile bilinmek istemezler.Çünkü o kutsal sevgi onlara yeter.
Dua kulun derdini Allah (cc) bildirmesi değil, o derdin dermanının Allah (cc) olduğunun ifadesidir. Unutmayın sevilmeyen insan dua edemez. Nice namaz kılan insanlar vardır ki, namazın arakasından fazla dua etmeden kalkar giderler. Oysa ki,Allah (cc)vermeyeceği duayı kulun kalbine ve ağzına ilham etmez.O zaman bize düşen eyvah diyeceğimiz şey neden dua edemediğimizi bulmamızdır.
Doğru düşünürken asla kendini kötü hissedemezsiniz.Eğer kendinizi kötü hissediyorsanız doğru düşünmüyorsunuz demektir. Kötü düşünceyi ortadan kaldırmak için doğru düşünmelisiniz ,doğru düşüne bilmeniz için de dua etmeniz gerekiyor.Pozitif düşüncelerin arkası arkasına sıralanmasına dua vesile oluyor. Pozitif yoğunlaşmanın adıdır dua. Dua ile Tefekkürünü,Tasavvurunu ,Teslimiyetini ve Aklını kıblesine koymaktır.
Sıkıntı anında doğru düşünebilmek sadece dua ile mümkündür.Kaldır elini havaya dimağ otomatik olarak doğru düşünmeye dönüşür.Dua beden den sıyrılmaktır.Kişi namaz kılar ama dua edemez. Dua edebilmek namazdan da zordur. Namaz ubudiyettir. Ancak dua sırrı ubudiyettir. İnsan dua ile bedensel hayattan ruhun ve kalbin derce-i hayatına geçmeye vesile olur.Dua etmeye başladığın anda bedenden kurtulup ,ruh bedene hakim oluyor.Ruh bedene hakim olunca dua edebiliyoruz. Beden ruha hakim olursa dua yapamıyoruz.
Dua sessiz olmamalı. Nasıl olmalı derseniz ,namazdaki kıraat sesiniz kadar olmalı.Yani kendiniz duyacak kadar olmalıdır.Dua yaparken söylediğiniz sözler hemen pozitif enerjiye dönüşür. Siz de bir rahatlama meydana gelir.Şunu unutmayın ,istemek aynı zaman da cevaptır.
Ya Rabbi senin razı olmadığın geçmişimden tövbe ediyorum. Ya Rabbi razı olmayacağın geleceğimden de sana sığınıyorum derken o sözler kendisi enerji oluyor. İsteklerin o anda nur oluyor ,kuvvet oluyor ,enerji oluyor. Dua sanki enerji üreten jeneratör oluyor. Dua demek ataşe odun atmak demektir. Yani nura dönüşüyor.Duadaki kelamlar ,nura kuvvet veren ateşe atılan odunlar gibidir.
Münacatta kusuru deruhte etmek (üzerine almak ) var.Dua da istek var. Münacatta kusuru üzerine almak var. Münacatta : “Ya Rabbi ben nefsime zulüm ettim. Ya Rabbi ben isyan ettim.” Dua da ise : “Ya Rabbi beni affet. Ya Rabbi ev nasip et. Ya Rabbi araba nasip et .” Münacat zemindir ,dua ise onun üzerine inşa edilir. Dua sırr-ı ubudiyettir ,dipsiz kuyudur. Dua da terkler vardır. Münacattan daha yukarıda Peygamberimiz’in (sav) söylediği : “ümmeti ümmeti” var.
Dışarıdan içeriye sıralayacak olursak ,dua ,ondan daha latif münacat ve ondan daha da latif ümmeti ümmeti vardır. Münacatta bedene ,şahsına ait bir şey istenmiyor. Ruhuna ve dinine ait şeyler isteniyor. Münacatta : “Ya Rabbi ruhumu âlî eyle. Ya Rabbi aklıma marifettullah , kalbime muhabbettullah , ruhuma müşehedetullah ,hayatıma kıbletullah ,ömrüme berekettullah nasip eyle. Amin…”
Duanın hususi olan hali münacattır. Münacat duanın zeminini oluşturuyor. Hadiseler ortaya çıkınca münacat ortaya çıkıyor. Karanlıklar içinde niyaz etti: “Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” (Enbiyâ Sûresi: 87.) Hazret-i Yunus İbn-i Metta Alâ Nebiyyina ve Aleyhissalâtü Vesselâm'ın münacatı, en azîm bir münacattır ve en mühim bir vesile-i icabe-i duadır. Ve bu münacatı , ve sür’aten o’na vasıta-i necat olmuştur. Dua da istediğimizi buluyoruz. Münacatta necat buluyoruz. Dua mülk (şehadet alemi),Münacat ise melekuttur. Münacatta kulluk var ,ubudiyet var ve teslim var. Dua da istek var ,ubudiyetin sırrı var. Münacatın sonunda miraç var. Münacat sîmâ gibi,dua ise suret gibidir. Münacatta Rabbini tanımlama var , kendini ifade etme var. İbadet ve kulluk zeminini kurma var.