Önceki yazılarımda yolun sonu görünüyor, dediğimde bir kesim bana karşı çıkmıştı. Günümüz gelişmeleri gösteriyor ki dediklerim bir bir çıkıyor, dediğime geliniyor. Nasıl mı? Anlayamayan, daha doğrusu anlamak istemeyen kesime bir kez daha anlatalım. Anlayıncaya kadar anlatmak görevimiz.

Demiştim ki “Ekonomi kötüye gidiyor, sata sata elde bir şey kalmadı. Sattıkları ile günü kurtarma yoluna gidiyorlar. Kaynaklar tükenince kenara çekilecekler. Yeni gelen iktidara bir sürü borç, kötü bir ekonomi bırakacaklar. Ondan sonra da “Bizim zamanımızda enflasyon tek haneli rakama inmişti, zam yoktu, bakın bunlar işi beceremeyip ekonomiyi ne hale getirdiler.” diyecekler.” Sanırım Bülent Arınç yolunu yapmaya başladı. Diyor ki “Biz gidersek Türkiye’de her şey kötüleşir.” Siz hele gidin bir çaresi bulunur. 2002’ye kadar siz mi vardınız? 79 yıl bu ülke nasıl yönetildi? Her şeyi sattınız, borcu yine de 3 katına çıkardınız. Siz gidince her şey ortaya çıkacak.

Son zamanlardaki gelişmelere göz atalım: Satacak kamu iktisadi teşekküllerine ait mal, mülk kalmadı. En son “altın yumurtlayan tavuk” Milli Piyango lisansının 10 yıllığına 2 milyar 755 milyon dolara özelleştirilmesinin ardından Spor Toto ve At yarışları da özelleşecekmiş. Bu iki satıştan 10 milyar dolarlık gelir bekleniyormuş. Sadece at yarışlarından sağlanan kaynak yılda 1 milyar TL civarı(eski parayla 1 katrilyon TL). Oysa 2003–2012 yılları ara­sın­da Ta­lih Ku­şu ola­rak bi­li­nen Mil­li Piyan­go İdaresi­ ve Spor To­to Teş­ki­la­tı­'nın top­lam hâsılatı 21 mil­yar dolar idi. Bu ya bindiğin dalı kesmektir, ya da yakınlarına rant sağlamaktır.

Hani ekonomi çok iyi idi? İyi ise neden bu kurumlar getirdiği gelirin çok altında özelleştiriliyor? En basitinden bir çiftçi düşünün. Elindeki tarlaları birer birer satıyor. Ailesine durumunun iyi olduğunu söyleyebilir mi? Kim inanır? İlkokuldaki çocuğu bile anlar. Geçen gün Maliye Bakanı itiraf etti. Bakan Şimşek 6 ayda 3,4 milyar lira bütçe açığı verildiğini belirtti. Orta vadeli program açıklandı. Ekonomik kriz patlamasın diye yeni yüksek vergiler koyuldu. Halkın sırtına yeni vergiler binecek. Bu vergilerle lüks saraylar yaptırana söylenecek tek söz var. İnsanda biraz utanma olur.

Atatürk Orman Çiftliği içinde 150 dönümlük alandaki ağaçlar kesilerek ve 1 milyar liradan fazla para akıtılıp 1000 odalı Kaç-Ak Saray yapıldı. Hem de saray hakkında Danıştay’ın inşaatı durdurma kararına rağmen. Yargı kararını takmayıp, hukuk üstünlüğüne uymayan “yaparım da, otururum da!” diyenlere yargının engel olamaması çok acı. En acısı Atatürk’ün vasiyeti yok sayıldı. Akrabaları hak iddia etmesin diye Ata’m orayı devlete bağışlamıştı. 3–5 yetmedi, 7 uçak alındı. Son alınan uçağa ödenen para 436 milyon TL. Ve halkımızın yüzde 51’i de “Padişahımıza yakışır.” diye gururlanıyor.

 Geçen yıl temmuz ayında ehliyetlerin değiştirilmesi kararı alındı. Ehliyetlerin yenilenmesinde 89 TL, ilk kez ehliyet alacakların ise 101 TL ödemesi öngörüldü. Ancak vatandaştan gelen tepkiler üzerine yenileme ücreti 15 TL’ye, yeni ehliyet ücreti 89 TL’ye düşürüldü. Bakanın itirafı ise herkesi şaşırttı: “Ehliyetleri yenilerken 1,8 milyar TL gelir elde edecektik.” Yani tepki olmasa 15 TL’lik ehliyet değişimi halka 89 TL’ye mal olacaktı. Nüfus cüzdanlarının değiştirilmesi kararlaştırıldı. 5 TL maliyeti olan yeni cüzdanlar için 18 TL alınacak. Bunlar nereye mi gidecek? Atatürk Orman Çiftliği içindeki (kaç)ak saraya, cumhurbaşkanının alınan uçaklarına ve örtülü ödeneğine. Cumhurbaşkanı olduktan sonra daha 3 ay olmadı, Kıbrıs, Azerbaycan, Galler, Katar, ABD, Afganistan, Letonya ve Fransa’ya gitti(ABD ve Galler görevi gereği)). Oysa Atatürk 15 yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde hiç yurt dışı gezisine çıkmamış, O’nu bu süre zarfında dönemin İngiltere kralından Yunan başbakanı ve İran şahına kadar pek çok lider ziyaret etmişti. Cumhurbaşkanlığı bütçesine ayrılan para, İngiliz Kraliyet ailesinin bütçesinin 3 katından fazla. Oysa Atatürk vekil maaşının öğretmen maaşından fazla olmamasını istemişti. Biz vergi ödeyelim, onlar satsın, gezsin, keyfine baksın.

Gelelim dünyadaki saygınlığımız örneklerine. BM toplantısında konuşma sıramız 3. sıradan 17.sıraya düşmüş. Son cumhurbaşkanı bomboş salona konuşmuş. AİYM’de(Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) en çok ceza alan ülke Türkiye. Türkiye için çok önemli olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği İspanya’ya kaptırıldı. Oysa 2008’de Türkiye rekor oyla seçilmişti. Sen 17-25 Aralık olayının mecliste soruşturulmasına izin vermezsen, dış politikada yanlışlar yaparsan (Esad rejimini devirme politikası, Erdoğan’ın B.M. Güvenlik Konseyi üyelerini sık sık suçlaması, Amerika ve Avrupa Mısır’da Mursi’nin devrilmesine destek verirken Türkiye’nin tepki göstermesi), İktidarı eleştirmeyi yasaklar, basına sansür koyar, demokratik olmayan uygulamalar yaparsan (İsmail Korkmaz’ın dövülme görüntülerini otelin Mobese kamerasından silme girişimi. Hak-İş’in düzenlediği Kısa Film Yarışması Ödül Töreni’nde birincilik ödülünü alan sanatçı Suat Eroğlu’nun konuşmasında hükümeti eleştirince darp edilmesi) bu sonuçlara katlanmak zorundasın.

Bir şeylerin yolunda gitmediği, birilerinin şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri gerektiği, artık uyanma vaktinin gelip de geçtiğini gösteren örneklerden yalnızca birkaçı bunlar. Saygılarımla, hoşça kalın.