Gitgide ne kadar nankör, ne kadar vefasız bir toplum olmaya başladığımızın farkında mıyız acaba? Padişah ve hükümetinin düşmanla işbirliği yaparak engellemesine rağmen, vatanını ve milletini kurtarmak için yaşamının en güzel yıllarını feda eden kişiyi karalamak için boy gösterir, buna karşılık İngilizlerle işbirliği yaparak ülkesini satan kişileri baş tacı eder, itibarlarını iade etmeye çalışırız. Örnek mi? Bir yanda Mustafa Kemal, öte yanda Şeyh Sait, İskilipli Atıf Hoca v.b.
Atamızın bu millete kazandırdığı nimetleri göz ardı eder, O’nu diktatör ilan ederiz. Ama biri çıkıp da “Şu kadar Ermeni’yi kestik, şu kadar Kürt’ü öldürdük!” diyerek Nobel Ödülü alınca gurur duyarız. Ayasofya’yı müze yaptığı için hakaret ederiz, ABD’de 1833′den beri Kiliselere papaz yetiştiren ve Müslümanları Hıristiyanlaştırma projesine hizmet eden Misyoner Okuluna Gülen Cemaati’nin 2 milyon dolar bağış yapmasına ses çıkarmayız.
Kimsenin zorla sevmesini beklemiyorum. Ancak, ona hakaret edilmesini, küçültmeye çalışılmasını, gerçek dışı iddialarla yeni nesillere aktarılmasını da asla kabullenemiyorum. Nasıl Hindistan Gandi'siz, Güney Afrika Cumhuriyeti Mandela'sız düşünülemezse, Türkiye de Mustafa Kemal'siz asla düşünülemez.
Cumhuriyetimizin kurucusu ve ülkemize demokrasiyi yerleştirmek için büyük çaba harcayan ulu önderimizi diktatörlükle suçlayan, böylece daha iyi yerlere geleceğini uman Nagihan Alçı adlı yazarı şiddetle kınıyorum. Acaba bu bayan diktatörlüğün anlamını biliyor mu? Hiç diktatör gördü mü?
Evet, Atatürk diktatördür! Çünkü diktatörler:
—    Sürekli ulus egemenliğinden bahsederler, kişi egemenliğine dayalı keyfi monarşi yönetimi yerine ulus egemenliğine dayalı bir yönetim getirirler.
—    Ellerinde her yetki varken krallık, padişahlık yönetimini ellerinin tersiyle itip halk iradesine dayanan cumhuriyet rejimini çıkarlarına daha uygun görürler.
—    Ulusunun çıkarlarını kendi çıkarlarının üzerinde görürler.
—    Kendisine bağışlanan “Atatürk Orman Çiftliği” gibi koskoca çiftliği, “Benden sonra mirasçılarım çıkarak buraya sahiplenmek isterler” diyerek devlete bağışlarlar.
—    Cumhuriyeti silah arkadaşlarının bazılarının karşı çıkmasına karşın halifeliğe yeğlerler.
—    Komutanlara siyaset ve askerlik arasında tercih yapmalarını söylerler.
—    Devrim üstüne devrimleri art arda sadece 15 yıl içinde sıralarlar.
—    Halkını kulluktan kurtararak hak ve özgürlüklerinin bilincine sahip yurttaş yapmak için hayatlarını adarlar.
—    UNESCO’nun 152 üyesine dünyada Hitler, Mussolini gibi demokrat liderler dururken doğum gününün yüzüncü yılında aynı anda doğum gününün kutlanması düşüncesini kabul ettirir.
—    Yine Hitler gibi özgürlüklere değer veren bir liderin ülkesi olan Almanya ve Avusturya’yı terk eden 142 bilim adamının Türkiye’yi seçmesine neden olurlar.
Gazi Mustafa Kemal bu düşüncedeki insanlara ne yaptı ki? Çağdaşlığı, Latin harfleriyle okumayı yazmayı sağlamadı mı? Gelecek kuşaklara huzur içinde yaşayacakları vatan denilen bir toprak bırakmadı mı? Hukuk fakültelerini yenileyip, medreselerin yerine üniversiteler açıp, adaleti herkes için eşit dağıtacak yargının önünü açmadı mı? Kadınları tesettürden kurtararak bugünkü modern kadını ulusun bağrından çıkarmadı mı? Bu kadar mı nankör ve vefasız bir ulus olduk? O’nun kazandığı savaşları evliyaların yaptığını söyleyenlere inandık. Demokrasinin yolunu açan bu ulusal kahramanı, o cephelerde vatanı kurtarmak için düşmanla savaşırken kendisi ya da annesi henüz doğmayanlar bugün diktatör ilan ediyorlar.
O’nu diktatörlükle suçlayanlar ya gaflet içerisinde olan kıymet bilmezlerdir ya da O’nun getirdiği çağdaş değerlerden rahatsızlık duyan geçmiş yönetimin kalıntıları olan tutucu ve yobazlardır. Bu kişilere verilecek en güzel açıklama, bir gencin kendisine “Paşam, size diktatör diyorlar, ne dersiniz?” sorusuna, “Eğer ben diktatör olsaydım, sen bana şimdi bu soruyu soramazdın” diye verdiği yanıttır.
Hoşça kalın, saygılarımla.