Günlük hayatımızda, iş ortamında, arkadaş çevresinde hemen hemen bir çok konuda sohbet eder, görüşlerimizi dile getiririz. Herkesin farklı görüşler beyan ettiği zeminde konsensüs noktasında buluşabilmek çoğu zaman mümkün olmuyor.

     
      Bu durumun ise duygularımızın tesirinde kalmamız ve böylelikle fikrin/düşüncenin/aklın haklı çıkmasından ziyade “benim” dediğim doğru, “ben” haklıyım diyebilmek yüksek arzusundan ileri geldiğini düşünüyorum. Böylesi bir durumda evvela duyguların uzaklaşmasıyla başlayan ilişkide kopmalar ve toplumsal ayrışmalar düşünce ve fikir olarak da bizleri kutuplaştırıyor. Sonrasında ise son derece keskin gruplara/hiziplere ayrılıyor ve kendi düşünce ve değer yargılarımızı doğru kabul edip karşı tarafı ötekileştiriyoruz ve dahi ötekileştirmekle kalmıyor yok sayıyor, asimile etmeye çalışıyoruz. Burada yapılan temel yanlışın, karşı tarafın düşünce ve söylemlerine eleştiri getirirken buna karşılık gerekçelendirilmiş ve güçlü argümanlara dayalı karşı tezi sun(a)mamamız olduğunu düşünüyorum.

İki Kulak Bir Dil (Daha fazla dinle! Daha az konuş!)
       Toplum olarak güçlü insani ilişkiler kuramadığımız son derece açık. Bu sorunsala zemin hazırlayan ana neden olarak doğru söyleme gayreti yerine doğru söyleyenin “ben” olması gerektiği ihtirası bizleri birlik, beraberlik ve dayanışmanı sacayağından uzaklaştırıyor. İyi niyetin aşınıp zedelenerek art niyete dönüştüğü bu vasatta niyetimizi törpüleyip istikametini düzeltmememiz söz konusu ilişkileri onulmaz bir akıbete götürüyor. En basit ve en önemli adım birbirimizi anlayabilecek bir diyalog ortamını oluşturmaktan geçiyor. Bu da herkesin aynı anda konuştuğu ve kimin ne dediğinin anlaşılmadığı ve tarafların karşılıklı zarar gördüğü ortamın farkına varıp söz konusu durumda erdemli davranarak bir adım geriye çıkabilmekten (susmaktan) geçiyor. Daha çok dinleyip daha az konuşmayı başardığımız anda fikirlerin saygı gördüğü ve nemalanarak taraflara artı değer kattığını görmek işten bile değil.


Tez-Antitez
      Şurası bir gerçek; herkes şarkı söyleyebilir; ama herkes beste yapamaz, eline bir fırça ve tuvâl alan herkes bir kaç fırça darbesiyle ortaya bir şeyler çıkarabilir fakat bunun sanatsal bir değeri yoktur, yani herkes muteber nitelikte sanatsal bir resim ortaya koyamaz; herkes kitap okuyabilir lâkin düşünüp, fikir üretip bu fikir yumağını anlamlı bir bütünlük ve edebî ahengin eşlik ettiği raddeye getirip yazıya dökmeyi herkes başaramaz; ve son tahlilde herkes fikir sunabilir, kendi görüşünü ortaya koyabilir ve başkasının fikrini eleştirebilir fakat gelin görün ki hem kendi düşüncesi için güçlü gerekçeler ve temeller ortaya koyabilen ve başka fikirleri eleştirirken bunun karşısında güçlü argümanlarla karşı tez de sunabilen insan çok azdır. Kanımca günlük yaşantımızdaki tartışma ortamlarında görüşlerimizi dile getirirken birbirimizden istifâde edemeyişimizin altında bu sebep yatıyor. Subjektifliğe kaçmadan düşüncelerimizi gerekçelendir(e)miyor ve temellendir(e)miyoruz ve böylelikle birbirimize düşünsel ve fikri bir katkı sağlayamıyoruz. Dolayısıyla bunun sonucunda erdemli bir toplum olabilmenin en mühim şiarlarından olan birbirimizi dinleme ve anlama yetisini kazanamıyoruz. Akabinde kutuplaşmalar ve kopmalar ile birlikte dayanışmanın ve yardımlaşmanın yerini kin, öfke, kıskançlık, haset, çekememezlik gibi menfi duygular alıyor.


Düşüncenin Dürüstlüğü
       Türkiye Felsefe Kurumu başkanı ve hâlen Maltepe Üniversitesinde İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü ve İnsan Hakları Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapan İoanna Kuçuradi hocanın bir kitabını okurken karşılaştığım bu cümle (Düşüncenin Dürüstlüğü) o gün bugündür düşünce hayatımı şekillendiren mühim bir ilham kaynağıdır benim için. Bu vesileyle kaleme aldığım bu yazımı şu cümlelerle sonlandırmak istiyorum: Dostlar ve bilhassa sevgili gençler, yukarıda da izah ettiğim gibi herkes sanatsal değeri olan bir resim, nitelikli bir şarkı sözü veya bütüncül ve mamur bir makâle kaleme alamaz. Ekseriyet düşünce ve fikirlerini dile getirmeden önce onları gerekçelendirmeyi ve temellendirmeyi başaramaz. (bunun gerekli olduğunu akla getirmez, getirse de bunun için emek sarfetmez) Dürüst düşünce; sübjektiflikten uzak, doğruluğu sınanmış, eleştiri süzgecinden geçirilmiş, muhtemel bir karşı tezi hesaba katmış ve en nihayetinde gerekçelendirilmiş ve güçlü argümanlarla desteklenmiş olandır. 

Düşüncelerinizin dürüst olması temennisiyle…

Saygı ve hürmetlerimle…