Dilerim Allah’tan gökyüzündeki bütün kara bulutlar dağılsın! Dilerim Allah’tan yaşanan bu kötü günler bitsin, uçsun gitsin!!!
Ben, 12 Eylül’de doğmuşum…Rabbim ihtilali teğet geçmiş...Beni bir sene öncesinde hediye etmiş aileme…Annemle babam kundakta beni kucaklarına basmışlar bakıcıma bırakırken asker çıkmış önlerine: “Darbe oldu” demiş, ne olduklarını bilemeyen bizimkiler evlerine geri dönmüşler bir yaşıma anlayacağınız partiyle değil darbeyle girmişim…
       Anlatılanlar, kulağımda kalanlar, kardeşin kardeşi vurduğu günlerde hamilelik geçirmiş annem... Memurluk bu; oradan oraya sürülmüş…
Bazen gözü dolu dolu anlatır: “bir sağcısı basardı Bakanlığı, bir solcusu. Bugün eylem var bırakın kalemleri kimse çalışmayacak derlerdi korkudan elimizdeki kalemleri bırakırdık hepimiz kadın…Bazen herkes ceplerindekileri çıkarsın bile derlerdi...O zamanlar nerede öyle para son paranı da adamlara verirsin haydi yürüye yürüye evine...”
Sağ kaldırıma çıksan solcular ensende, sol kaldırıma çıksan sağcılar; öyle ortadan da yürüyemezsin tarafın yoksa yaşama hakkın da yok...
Gazi mahallesini bilir misiniz bilmem, Ankara da; annem orada getirmiş beni dünyaya…Babamla ilk yuvaları, ilk ev, ilk başlangıç, yemyeşil bir mahalle, hepsi bahçe içinde evler...
İşten çıkışımızı bekleyen komşular, beraber yakılan mangallar, mahalle sohbetleri, büyüklere yapılan ziyaretler...Bir anda bütün evler taranmış, “bir günde der annem mahalle hayalet kasabaya döndü”. Herkes birbirinden korkar olmuş, güven bitmiş, dostluk bitmiş...İnanç bitmiş aslında; yaşam bitmiş, kültür bitmiş,
tavuk keser gibi adam keser olmuş insanlar, caddelerde kardeş kardeşi vurmuş da kimse elini uzatıp kurtarmamış korkar olmuş, ana yavrularına ağlamışta perdesini çekmiş kimse duymamış...
“9 aylık hamileyken dağın başındaki bir okula verdiler beni, ha doğurdum ha doğuracağım, karnım burnumda bir silah sesi duysam önce seni, göbeğimi sarardı ellerim. Bir kar yağar, nasıl bata çıka okuldan çıkarsın çok düştüm çok kaydım göbeğimin üstünde kızak gibi yokuş aşağı, çok ağladım karanlık gecelerde. Baban bir tarafta ben bir tarafta çok yürüdüm yalnız sokaklarda, çok çevrildi yolum çok arandı üstüm başım, çok kapandı gözüm gördüklerime, eve giderken ayağım çok takıldı cansız yerde yatan Ahmet abime, Ayşe ablama, teyzeme, amcama, kardeşime, bacıma...Yavrum bu gözler neler gördü; yüreğim kimler için yandı. Babanla çok karanlıkta kaldık, çok kuyrukta bekledik, tüp bulamadık, ekmek bulamadık, sobayı yakamadık, komşumuzdan gelen sese bile bakamadık...Babanı gözlerdim; hep Allahım kor,  bana bağışla diye, O da beni ve avuç içi kadar seni...Derler ya; cehennemi dünyada gördük diye.  Biz o zamanlar cidden cehennemi dünyada gördük yavrum, siz görmeyin. Rabbim devletimize zeval vermesin, dirlik birlik bozulmasın” derdi annem...
Annemin o yaşadıkları hala bir panik atak geçirtir ona; gözleri dolar yaşadıklarına, yaşatılanlara… Bizim neslimiz mi; ihtilali bebekken görmüşüz de bilmemişiz, siyaseti kundakta sallamışız da çok oralı olmamışız, biz daha ılımanız, geçişlerimiz kabullenişlerimiz daha kolay sağa da sola da...Beklentilerimiz ütopik değil, vatan yönünde toprak yönünde...Tabii ki duruşumuz belli ama biz görmedik ki sağ kaldırımı sol kaldırımı, kin yok, nefret yok, bozulan yürek yok...
         Bizim evde her görüşten kitap oldu, babamın okuma tutkusu bende vücut buldu...Ama özgürce, serserice o kitaptan o kitaba atlayarak sınırsızca çizgisizce...Ama zaten anladım ki ailen neyse senden çıkan en fazla o oluyormuş...Benim görüşüm bende, anneminki annemde, babamınki babamda kaldı yıllarca...Ama hepsi aydınlık günlerde saklıydı, Atatürk de,  vatan sevgisinde, toprakta, ay yıldızda...
Zorla tutuşturulmadı benim düşüncelerim, karalamalarım, raflara kaldırdığım her bir kitabı ben seçtim...Kendime göre bildiklerim, kendime göre yaşadıklarım, kendime göre saygım...O yüzden hiç siyasete girmedi ne bedenim ne düşüncelerim...Kendimi değiştiremeyeceğimi bildiğim için kimseyi değiştirmeye de kalkmadım hayatımda...Olmuyor çünkü;  bendeki at gözlüğünün bir farklısı ondaki...
        İnsanların siyasi görüşünün bile olması tuhaf geliyor bu günlerde bana...
Birbirine küfreden, birbirini inciten, hatta sanki seksenler; birbirini öldüren, öldüresiye döven insanlar var sokakta...
Yapmayın! toprak dediğin nedir ki altı benim üstü senin olsun!!!
İnsan dediğin nedir ki eti senin kemiği benim olsun!!!
Ayrıştırılan, üzerinde oynana oynana bitirilemeyen ülkemin kullanılmadık yeri kalmadı çok şükür...
Doğusuyla ayrı batısıyla ayrı oynadınız, arı kovanına durmadan çomak soktunuz...
Darbe demiyorum; benim için kesinlikle bir terör eylemi olan bu kanlı saldırıyı asla ama asla kabul etmiyorum. Giden her masum can için her gün dua ediyorum. Kullanılan, yerlerde sürüklenen, dövülen askerlerimize ait resimlere bakamıyorum bile, yüreğim yanıyor. Bizleri; vatanımızdaki her bir ferdi bu duruma düşürenlerin, sanki bizi bir ok gibi gerip gerip seksenlere fırlatmaya çalışanların yatacak yeri yok onu çok iyi biliyorum. Vatanımız üzerinde, devletimizin her bir organında oynanan oyunlar ayaklarına dolansın ama bu arada kahramanlarımız unutulmasın, kurunun yanında yaşta yanmasın istiyorum...
            Benim o bunu demiş, aaa bu bunu demiş diyecek tek bir kelimem küfürüm yok,  aaa bu susmuşta hiç yorum yapmamış demeye hakkım da yok… Kim ne yaşıyorsa içinde yaşıyor buna sonuna kadar eminim...Rabbimin özgür kıldığına ben mi sınır çekeceğim. 
Bildiğim de gördüğümde kendimedir...
Tek bir bayrak bilirim; rengini şehidimden alan, gökyüzünde ay ve yıldızıyla nazlı nazlı dalgalanan…
Tek bir kitap bilirim; öpüp alnıma koyduğum Kuran, onun dışında hiç bir kitaba inanmadım, inanmam…
Tek bir yol bilirim; Mustafa Kemal Atatürk’ün yolu, onun dışında hiç bir yola sapmadım, sapmam…