Orda bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Orda bir dağ var, uzakta
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.


Diyor Ahmet Kutsi TECER


 “Anadolu” denince “şırıl şırıl dereler, yemyeşil çayırlar, pehlivan yapılı delikanlılar, çeşme başlarında güzel köylü kızları…” düşünülürdü eskiden.
Giyimiyle kuşamıyla , köydeki İMECEsiyele. Komşuluklarıyla , benim köylüm demeleriyle.
KENT evet Kent te Şehir de güzeldi ama Köy farklıdır. Temiz havası vardır.
Oksijendir. Ruhunu dinlendirir ağaçlarıyla şırıl şırıl suları, gürültüsüz haliyle.
Cumhuriyet’in en büyük hedefi ;
Köyü ve köylüyü yükseltmek, zenginleştirmek, eğitmek ve onurlandırmak oldu. Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir.” sözü, o zaman için tek üretici güç olan köylüler hak ettikleri saygı ve ilgiyi görmeleri için bütün devlet dairelerine görev verilmişti destek olmaları için .
 Üstelik vatanı bu yoksul ve mazlum insanların ditilişine  kurtarmıştı. 
Bir “köye yöneliş hareketi” başlamış oldu. Köy kent olmasa da.
Orda bir ev varsa, bacası tütüyorsa… 
Hani İstiklal Marşımız diyordu ya:

 “ Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak! ” 
İşte o ocak, bu ocaktı… Ekmek kadar aziz, güneş gibi aydın Su gibi berrak , orman kadar zengin verici olan köy ocağı olmalı. Maden değil. Taş ocağı değil.

Evet Orda bir köy var Mehmetler  , orda bir köy daha var Üzümler , bir köy daha var  Küçük kale , Büyük kale işte o köyler bizim köyler. Gezmesek te gitmesek te o köyler bizim köyler.
Ama bir madencilik çıkmış ortaya , almış iznine , köyümüzde maden çıkaracak .çıkaracak ama 
Dinamitler patlayacak , ormanlar kesilecek , yollar açılacak diye benim ağaçlarım yok edilecek , Ormansız kalacak köyümüz çoraklaşacak.
O köy bizim köyümüzdü hani , gürültü olacak  hem de dinamitle.
Şırıl şırıl akan yer altı sularım uyanmayacak ölüme mahkûm edilecek. 
Yol değiştirecek bizim köye terk edecek. Belki de bir daha gelmeyecek.
Göçmen kuşlarım gelmeyecek , küsecek  bizim kışlık , yazlık evimize yok etmiş diyecekler.
Birde uzaklarda değil hemen yakınında Selatin Tüneli var ya işte belki de göçükler oluşacak çatlamalar olacak. Zaten yıllarca tünel için on binlerce Zeytinimiz yok oldu , ceviz kestanemiz de yok oldu. Yollar değişti . Orman çoraklaştı.
O  köy bizim köyümüz diyemeyeceğiz. Yeşil Tire nin Yeşilliğini koruyamamanın pişmanlığını yaşayacağız. Maden ocakları ile , termik santralleri ile  , Bilinçsiz rüzgar gülleri ile.  O yetmemiş gibi, güzelim Gelinin boynunda ki kolye kadar hoş olan Yeşil Tiremin dağını yok etmeyelim. Gelinin nazikliği kadar Menderes ovamı tavuk çiftlikleri modern besi diye diye betona döndürdüler ya  işte ağaçlarla , toprakla bir gelinlik edasındaki Yeşil Tiremize betona , taşa  bürünmüş hale getirmeyelim. Hani bir zamanlar Yeşil Tire vardı diyeceğiz belki de.
İşte bunları demeden gel vaz geçelim doğa tahrip etmekten ,gel vaz gecelim güzelliklere yok etmekten. 
O köy bizim, birliğimiz olsun, kardeşliğimiz olsun , millet olmanın; sevinçlerde ve kederlerde aynı duyguları yaşamanın yolu olsun.  Kalkınmanın, zenginleşmenin, Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın, köyü olsun.
 Bilgi toplumu olmanın yoluna kent kadar şehir kadar köyden olsun
Mustafa Kemal Atatürk’ün ışıklı yolu olsun.

“YEŞİL TİRE , TEMİZ ÇEVRE , GÜRÜLTÜSÜZ ŞEHİR , HUZURLU KENT , DOĞAL YAŞAM , SAĞLIKLI İNSAN VE NESİL İÇİN EL ELE”

Süleyman ÖVÜL
Abalı Zeybek EFE
Tire Çevre Koruma ve Yeşillendirme Dernek Başkanı