Nurettin Gönen      Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen 2012 Eurovision şarkı yarışmasında Can Bonomo, bir denizcinin öyküsünü anlatan Love Me Back adlı ingilizce şarkıyı okudu ve yedinci oldu. Bu yarışmanın hiçbir öneminin olmadığını hep söylerim. Verilen puanlar şarkının kalitesine göre değil, ülkeler arasındaki siyasi ilişkilere göre belirleniyor… Böyle bir durum varken şarkımızın ingilizce okunması daha da çok tuhafıma gidiyor. Zaten derece yapacaksak bunu siyasi ilişkilerimizle yapıyoruz. Şarkının Türkçe veya İngilizce okunması bir şey değiştirmiyor…

        Hadi bir hata yapıp İngilizce okutuyorsunuz. Bari Türkçesini açıklayın da şarkıda ne söylendiğini bilelim. Bir denizcinin öyküsü deyip de geçiştirmeyin… Özürleri kabahatlerinden de büyük…

         Bugün sizlere merak edenler için bu şarkının Türkçesini yazıyorum. Günlerdir dinliyoruz. Bari ne söylemiş Can, onu bilelim…

Hey hey bebeğim sende beni sev bugün
Hiçbir âşık benim gemimde bu şekilde şarkı söylemezdi

Oh oh oh bebeğim beni engelleme
Bana bir yalan söyle ve ben başlangıcı biliyorum

Gemimde yalnızım söylediğin yalanı düşünüyorum
Ama sen umursamıyorsun

Nakarat(Gemimi umarım yaparım bebeğim seni uçuracağım
Bana âşıksın ama biliyorsun, bebeğim sen beni
Benim seni sevdiğim gibi sevmiyorsun ve diyorum ki na na na)

Oh oh oh bizim bir rocknrolla ihtiyacımız var
Bebeğim sen beni istila etme ve beni yıkma


Oh hey hey hey bebeğim sende beni sev bugün
Hiçbir âşık benim gemimde bu şekilde şarkı söylemezdi

Nakarat(Gemimi umarım yaparım bebeğim, seni uçuracağım
Bana âşıksın ama biliyorsun bebeğim sen beni
Benim seni sevdiğim gibi sevmiyorsun ve diyorum ki na na na
Na na na na na na na na na…)

       Sevgiyle, hep…

 

                                         

                                         GÜNÜN SÖZÜ

     Evlilik orduya yazılmak gibidir. Kışlada herkes şikâyet eder ama "tezkere" bırakıp, kalanların sayısı o kadar çoktur ki...

                                                                                       (James Garner)

                                         GÜNÜN KOMİĞİ

      ‘Çok makbule geçti. Şimdi de Ayşe geçiyor.’ Diyen arkadaşı günün komiği ilan ediyorum…

                                        GÜNÜN SORUSU

      Bir elmanın içinden bir kurt çıkmasından daha kötü ne olabilir?
      -Yarım kurt çıkması!

                                       GÜNÜN GERÇEĞİ

      Her kim gün boyunca arı kadar aktif, bir boğa kadar güçlü, bir at kadar çalışkan olduğu halde, akşam olunca bir köpek kadar bitkin eve dönüyorsa; bir veterinere görünmelidir. Çünkü eşek olması, kuvvetle muhtemeldir.

                                              GÜNÜN İNSANI

      ‘Her şey üzerime geliyor diyorsan... Ters yola girmişsindir…’ Diyen arkadaşı günün insanı ilan ediyorum…

                                             GÜNÜN DİZESİ

                                       Devran değişti çocuğum!

                                       Baba, batan bir gemide öldü:

                                       Bir esir kampında kardeşleri,

                                       Anasını zaten bilmiyordu.

                                       Devran değişti çocuğum!

                                       Ekmek kokulu sevgi nerde?

                                       Masal dünyamız bu mu?

                                       İki gözü iki çeşme...

                                                            (Oğuz Tansel)

 

 

                             KISKANÇLIK BİR GÖLGEDİR

     Bugün sizlere paranoyaya dönen kıskançlıkların kişileri nasıl üzdüğünü görmemizi sağlayacak bir hikâye anlatmak istiyorum…

     Telefonu sinirle birbirlerinin yüzüne kapamışlardı... Elleri titriyordu kadının... Adamın aşkı artık onun taşıyamayacağı kadar fazlaydı. Hayalini bile kurmadığı bir aşktı bu. Geçmiş de o da çok sevmişti ama bu kadarını hiç hayal etmemişti doğrusu...
      Genç adam onu kaybetmekten ölesiye çok korkuyordu. Aşkının şiddetiyle
kıskançlık krizleri de artmıştı. Genç kadının bütün gün ne yaptığından haberdar olmak istiyor, öğle yemeklerinde pilavının üstüne yoğurt koyup koymadığını bile merak ediyordu. Telefonlar ve kontroller bitmiyordu. Mail kontrolleri de buna eklenmişti... Etraftaki bütün erkek cinsiyet organları taşıyan canlılar, genç adam için tehlike sinyalleri veriyordu... Kadının erkek arkadaşları mümkün olduğunca etraftan uzaklaştırılmıştı... Yemeğe gitseler, yan masadaki adam, bara gitseler biraz ilerideki yakışıklı sürekli rahatsız ediyordu genç adamı... Sanki birisi sevgilisini kapıp kaçacakmış gibi davranıyordu...
        Genç kadın, ilk zamanlar pek önemsemedi bu durumu... Aşkın ilk günlerinin iniş çıkışları diye düşündü. Aşk durgunlaştıkça bu da geçer diye hayaller kurdu... Bir türlü bitmek bilmedi ama... Sanki genç adamı aldatıyormuş gibi sürekli kontrol edilmek artık onu çileden çıkarmaya başlamıştı. Anlattığı hiçbir şeyi dinletemiyor, dinletse de anlatamıyordu. Garip bir çözülmezliğin içine düşmüşlerdi beraber... Genç adam sevgilisinin tüm yakınmalarını 'Sen erkekleri bilmezsin!' diye kesip atıyordu... Bir türlü anlayamadılar birbirlerini.
Tek çare kalmıştı. Bu kontrollerin sıkıntısını, genç adama yaşatmak...
          Kadınsı plan yapıldı... Genç kadın, her tarafta adamı kıskandı. Belli etti. Kavga çıkardı. Huysuzluk yaptı. Adam yakındıkça 'Sen kadınları bilmezsin, alıverirler seni elimden' dedi. Sevgilisinin işyerine gittiğinde her kadının ismini sordu, bakışların hesabını sordu. Cep telefonundaki bütün mesajları okumaya, kadın ismiyle kaydedilmiş bütün telefonların listesini tutmaya başladı... Genç adam artık bunalmıştı... Kadın, adamın o güne kadar yaptığı bütün kıskançlık
törenlerinin en şiddetlilerini sahneledi arka arkaya…
          Genç kadın sevgilisinin yaptığı garip hareketleri görmesi için olayı
uzattıkça uzattı... Adam pes etti en sonunda. Anladı... Kontrol edilmenin; hele ki yetişkin bir insan için, bu şekilde kontrol edilmenin ve potansiyel aldatıcı gözüyle bakılmanın rahatsızlığını hissetti... Aslında âşık olduğu birine nasıl eziyet ettiğini anladı. Kıskançlığın artık paranoyaya dönüştüğü, ilişkilerin birden bire tam ortadan çatırdayacağını hissetti... Kıskanılanın, kıskanç tarafı zaman zaman boğmak istediğini öğrendi. İlişkisi çatlayacağına kendisini çatlattı...
Onu yiyip bitiren her şeyi bir gece sakin düşünerek attı içinden...
        Bir daha kıskanmadılar mı birbirlerini? Kıskandılar tabi... Ama hiç abartılmadı... Yaşananın aslında bir savaş değil de bir aşk olduğu unutulmadı...

        Sevgiyle, hep…

Editör: Haber Merkezi