Darbe ,ihtilal, örf-i idare, ne derseniz deyin… Bu kelimeleri duyduğumda aklıma özgürlük kısıtlığı, yokluk, hatta zaman zaman çaresizlik geliyor. Sadece seksen ihtilalini çocuk yaşta gördüğüm için eski ihtilalleri büyüklerden dinledik. Rahmetli Babam 1928 doğumluydu. Kore Harbi’ni, altmış ihtilalini, yetmiş bir darbesini çok iyi anlatırdı ve yetiştiğimiz  seksen darbesi ve balans ayarı adı altında yapılan, tankların Sincan’da adeta ticari taksi edasıyla tur atan  muhtıraları saymıyorum. Babam tarihten anlattıkça lafı döndürür dolaştırır çok merak ettiğim ihtilalleri sorardım. O da olayın vatandaşa bakan yönünü gördüğü için anlatırdı. 12 Eylül sabahı dedi ki “Kalk kalk, çok sorduğun darbe oldu.” Radyolar marşlar çalıyor, sokağa çıkma yasağı ikinci bir emre kadar yasak.

     Babam darbeyi idrak etmem için olsa gerek o sabah beni ekmek almaya gönderdi. Bir de ne göreyim gece bekçisi yoldan geri çevirdi. Eve geldim. Ekmek alamadığımı gören babam manidar bir şekilde güldü. Ben de anlamıştım. Hatırladığım yetmiş dörtdeki KIBRIS savaşı korkusu içime düştü. O gün sağ sol çatışmaları, üniversite öğrenci eylemleri, hemen bitti, yani bıçak gibi kesildi. Peki nedir vatandaşa bakan yönü?başta özgürlüğünüz kısıtlı,her an fişlenmişlik korkusuyla duyulan rahatsızlık, gıda maddelerinin sanki kıtlık varmış gibi sınırlandırılması, polisi, gece bekçisini gören hortlak görmüş gibiydi. Bırakın onları; gece rahatsız olursanız adeta çaresizsiniz. Niye mi? Gece belli bir saatten sonra sokağa çıkma yasağı var. Kişileri ve görevleri kategorize etmiyorum ama bilenler iyi hatırlar kahverengi kıyafetli bekçiler bile o günün korkulu rüyaları idi. Hatta ertesi yıl (seksenbir) yeğenim ancak bir yaşını doldurmamıştı; TİRE’de çocuk doktoru yanlış hatırlamıyorsam yoktu. Çocuk gecenin yarısında alevler içinde yanıyor. ÖDEMİŞ’E gitmek için araç bulmak sorun, ambulans mı? Güldürmeyin. Ne ambulansı zengin değildik ki. Mahallemizdeki komşu taksi ile güç bela TİRE emniyetinden izin alınır, daha sonra yolda yetmezmiş gibi JANDARMA kırk tane gereksiz soru, doktora muayene için razı etmek, korkuyor çünki, ”deveyi hendekten atlatmaktan daha zor” Birde o günün büyüklerinin mavi tren diye tabir ettikleri ekip arabası,gözünün kestiğini alır ve ne zaman gelir? niçin alınır? Suçu nedir? Bilinmeden belli bir zaman sonra uyuşuk bir vaziyette belki gelir belkide epey bir zaman medreseyi yusufiyede  misafir edilir. Ne hikmetse o malum yerde misafir edilenler dişleri dökülmüş şekilde gelirlerdi.

Bu arada ben 1966 doğumluyum. Tanıyan okur ve arkadaşlarım gayet iyi bilir. Bizim dönemimiz “Tam bir kayıp dönem” diye tabir edersek abartmış olmayız. Her şey yasak, herşey sınırlı. TİRE-İZMİR otobüslerinde bazı yerde durulur. Sebep? Jandarma kimlik sorar, üç beş kişi arkadaşlarınızla bir araya gelemezsiniz, düşünebiliyormusunuz? Kahvehanelerde okey bile yasaktı. Yani anlayacağınız ne sağımızı nede solumuzu görmeden bizim gençliğimizi yasaklarla dolu bir dönem geçirttiler.


  Değerli okurlar yazdıklarım sadece benim görüp ve üzerimde bıraktığı olumsuz intibalardı. En hafif bir şekilde atlattığımıza inanıyorum. Görmediğimiz ve bilmediklerimizi de şimdi televizyonlardan hem sol görüşlü hem sağ görüşlü vatandaşlar yaşadıkları acı hatıraları, işkenceleri, olumsuz şartları anlatıyorlar.

Bunca menfi olaylara karşı bir takım kişiler geçmişi unutarak nasıl darbe özlemi içinde olurlar anlamış değilim. Kısaca yaşananlar belli, halkın mağduriyeti ortada. En çok zararı gören vatandaş. Peki soruyorum? Değerli okurlar; yapılan ”DARBELER HALKAMI? YOKSA GERÇEKTEN HÜKÜMETLEREMİ?

SAYGI ve MUHABBETLERİMLE..