İNSANOĞLU ilk doğduğunda tümüyle bağımlıdır, bir başkası yardım etmezse yaşamını sürdüremez. Yedirilmesi, giydirilmesi, bakılması ve gözetilmesi gerekir. Çocuk büyümeye başlarken yavaş yavaş tümüyle bağımlı olmaktan kurtulmaya başlar ve belirli derecelerde bağımsız olma davranışları gösterir. Yemek yerken kaşığı kendisi tutmak ister, emekleme devresinde merdiven basamaklarını kendisi çıkmak ister. Yürümeye başlar başlamaz elinin tutulmasını istemez, kendisi yürümek ister.
Çocuk büyüdükçe bağımsızlık gereksinimi kuvvetlenir. Çocuk kendi sınırlarını  ve gücünü keşfetme çabası içine girer.  Anne babasının “yapma” dediklerini yapma isteği kuvvetlenmeye başlar. Kendi yaşamının kaptanı olmak ister. Bu istek 13, 14, 15, 16 yaşlarında doruğa ulaşır. Bir çok ana baba çocuklarının kendi yaşamının kaptanı olma isteğini anlamaz. Ya da anlamak istemez ve bu yaşlarda çocuklarıyla büyük çatışmalar içine girerler. “ne kadar uysal bir çocuktu, şimdi ne oldu bilmem. Kötü arkadaşları var, onların etkisi altında kalıyor. Hiç söz dinlemez oldu” türünden şikayetleri bu yaşlardaki çocukların ana babalarından sık sık duymak mümkündür. Çocuk bir olgunlaşma süreci içindedir. Bu süreç onu “Sen Anlayışından “ Ben Anlayışına ve oradan da “ Biz Bilinci”ne doğru götürecektir. Ana baba bu sürecin bilincinde olursa çocuğun davranışlarını  anlayış içinde karşılar ve sürecin tamamlanması için ona yardımcı olur.


SEN ANLAYIŞI
Sen Anlayışının temelinde acizlik duygusu yatar. Acizlik duygusu “ben kendime bakamam, onun için bir başkası benim yaşamından sorumlu olsun”  sonucuna götürür. Bu anlayış içinde olan kişi kendi yemesinden içmesinden, sağlığından, günlük yaşamında yapması gereken işlerden, ilişkilerinden, verdiği sözlerden sorumluluk almaz. Sorumluluk hep başkasındadır.  “Ben acizim, birisi benim için yapmalı” anlayışı hakim olduğu için  sürekli başkasından yardım bekler, denetlenmek ve yönetilmek ister.  Kendini diğerlerinden yalıtılmış  görür, toplumla ilişkisi mekanik bir ilişkiye indirgenmiştir. “Ben acizim; benim yaşamımdan toplum sorumlu olsun” Ben anlayışının baskın olduğu birisinin çevresinde yetişen kişi, sen anlayışını bir yaşam biçimi  olarak geliştirir.


BEN ANLAYIŞI
Diğerlerine güvenmeme, onların aciz olduğunu düşünme, onları denetleme gereksinimine götürür. Denetleme duygusu Ben anlayışının temelinde yatar. “Ben bilirim”, Bana sormadan bir şey yapmayın, düşünmeyin” en belirgin ifadeleridir.
Ben anlayışı içinde olan kişi işbirliği  içinde olmaz, diğer insanlarla eşit ilişkilere giremez, sürekli denetlenmek, onlara baskın olmak çabasındadır. İçinde bulunduğu durumu denetlemek, yönetmek gereksinimi o kadar kuvvetlidir ki ekip elemanı olarak çalışamaz. Diğerlerine güveni yoktur. Güven duymadığı kişilere doğal olarak saygı da duymaz. “Ben bilirim, benim sözümden çıkmayın” düşüncesi tüm yaşamına yön verir. Sorumluluk duyduğu tek süreç denetlemek , bir anlamda sürekli “ yönlendirmektir”  Ben Anlayışı kişinin bağımsız olma  gereksinimini karşılar; kişinin ait olma, kendinden daha büyük  ve anlamlı bir şeyin parçası olma gereksinimi bu anlayış  içinde karşılanamaz. Bu nedenle Ben anlayışı doyumlu bir yaşamın temelini oluşturamaz. Sen anlayışı içinde olan kişi gibi  Ben Anlayışı  içinde olan insan da sürekli eksiklik duygusu içindedir.


SEN VE BEN ANLAYIŞI BİRBİRİNİ TAMAMLAR
Sen Anlayışı ve Ben Anlayışı bir paranın iki yüzü gibi birbirini tamamlar. İkisi de eşitsizlik üzerine dayanır. Sen anlayışı içinde olan kişi kendisinden daha aciz birini gördüğü zaman hemen Ben Anlayışına geçer. Kocasıyla Sen Anlayışı içinde olan kadın çocuklarıyla, geliniyle Ben Anlayışı İçindedir. Çocuklar da birbirleriyle yaşlarına ve içinde bulundukları duruma göre Sen ya da Ben anlayışı içinde olurlar. Örneğin, bu tür bir ailede ortanca çocuk kendinden büyüğüne Sen, kendinden küçüğüne Ben Anlayışı gösterecektir. Kız çocuğu, böyle bir aile içinde yaşına rağmen Sen Anlayışı göstermek zorunda kalabilir. Biz Bilinci yaşamın doğasını yansıtır. Kişinin hem ait olma hem de birey olma, güçlü olma gereksinimleri bu anlayış içinde karşılanır. Bireyin gelişim süreci içinde sen ve ben anlayışı doğru zamanda kullanıldığı zaman biz bilinci gerçekleşmeye başlar.
Biz bilincine ermiş kişi bireyseldir. Bireyselliğine ulaşmış olan kişilikli, kendi ayakları üzerinde durabilen, düşünce ve algılamalarında bağımsız, insanlarla olumlu ilişkiler kurabilen, kendi çıkarları kadar diğerlerinin de haklarına saygılı  biridir. Biz‘i oluşturan insanlar bireyselliğe ulaşmış insanlardır. Bireycilik düzeyinde kalan kişiler Biz bilincine ulaşamazlar.