Önceki yazılarımda Atatürk’ün 1926 yılında Peygamberimiz Hz. Muhammed’in mezarı ile ilgili Suudi Arabistan kralına çektiği bir telgraftan bahsetmiştim. Ancak bazı internet sitelerinde bu telgrafın yalan olduğuna dair yorumların yer aldığını gördüm. Biraz araştırdım. Edindiğim bilgileri sizlerle paylaşıyorum.
1981’de 12 Eylül askeri yönetimi Atatürk'ün 100. doğum yılı nedeniyle kapsamlı bir program hazırlamış. Prof. Nevzat Yalçıntaş İlim Kurulu'nun başına getirilmiş. Amaç arşiv araştırması yapıp “Bilinmeyen Atatürk'ü” ortaya çıkarmakmış. Yalçıntaş, iyi bir araştırmacı ve arşivci olan Münir Bey’i görevlendirmiş. Bir gün Münir Bey çok ilginç bir belge bulduğunu söylemiş. Belge bir telgraf metniymiş. Henüz yeni kurulan Suudi kralına gönderilmiş. Telgrafta “Hz Muhammed'in mezarının yıkılacağını derin üzüntü içinde öğrendim. Bu kutsal emanetin bir tek taşının bile zarar gördüğünü duyarsam orduyu aşağıya  gönderirim” anlamına gelen cümleler varmış.  
Burada asıl önemli olan belgenin bulunmasından sonraki acı ve ilginç gelişmeler. Münir Bey belgeyi önce bir üst amirine götürmüş. Belge oradan önce müsteşar, sonra Bakan İlter Türkmen'e gelmiş. Ardından Kenan Evren başkanlığındaki Milli Güvenlik Konseyi'nin haberi olmuş. Bu belge ne yapılacak? Başlanmış düşünülmeye. Dönemin Atatürkçü  komutanları ve onların emrindeki bürokrasi bu belgenin açıklanmasını istememiş, ancak belge ortaya çıkmış bir kere. Sonunda o dönemde yazılan ve şimdi kitapçılarda tek nüshası bile kalmayan bir Atatürk kitabının içine hiçbir açıklama yapılmadan, sadece o tuğla gibi kalın kitabı sonuna kadar okuyanların dikkatini çekecek biçimde, karizmayı çizdirmemek adına konmuş. Kısacası konu adeta kapatılmış.
Peki, bu belge şimdi nerede? Kimin koruması altında? Bilinmiyor. Bilinen tek şey, Atatürk'ün Peygamberimizin mezarının ortadan kaldırılmasını önlediğinin açıklanmaması. Hz Muhammed 632 yılında vefat etti. Medine'de oturduğu evde toprağa verildi. Bu mezar bugün dünyanın en büyük camisi olan Mescidi Nebevi'nin içinde.
Mescidi Nebevi, Hz Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göç etmesinden sonra  ilk namaz kıldığı yer. Hz Muhammed, Medine'de oturduğu evin hemen yanına kentin ilk mescidini yaptırmış. Bu mescit günümüze dek defalarca yenilenmiş. Bugün 600 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği Mescidi Nebevi'nin korumasını çok uzun yıllar Osmanlı askeri yapmış.
Arabistan'da mezar âdeti yoktur. Ölüler herhangi bir yerde toprağa verilir, üzerine belirleyici bir şey konmaz. Bu nedenle yalnız Hz Muhammed'in mezar yeri ile ilgili bilgi var. O'nun dışındaki İslam büyüklerinin mezarlarının yeri bilinmez. Bir süre önce Hz Muhammed'in annesine ait olduğu ileri sürülen bir mezar ortaya çıkarılmış. Ancak Suudi yönetimi bu mezarı da ortadan kaldırmış ve yerine otopark yapmış.
Atatürk engellemese Suudiler, Mescidi Nebevi'nin yanındaki Hz Muhammed'in mezarını da tamamen ortadan kaldıracakmış. Nitekim Hz Muhammed ile aynı yere defnedilen Sahabenin önde gelen isimlerinin mezar yerleri bugün dümdüzmüş.
Konunun üzerine Yaşar Nuri Öztürk de gitmiş, biraz araştırmış. Yalçıntaş'ın anlattıklarını doğrulamış. “Ancak bunu henüz kitabıma koymadım.  Araştırmayı aşağı yukarı tamamladım, Gazi Mustafa Kemal ve İslam isimli çok kapsamlı bir kitap hazırlıyorum, bunun bitmesi üç yılı alır. Konu bu kitapta yer alacak” demiş. Milletvekili olduğu sırada bu belgeye ulaşmak için çok çalıştığını söyleyen Öztürk “Belge Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde. Milletvekili sıfatımla bu arşivlerde çalışmak için Bakan Ali Babacan'a başvurdum, ama bana izin vermedi” diye konuşmuş.
Bu belgenin yalan olduğunu savunanların yanıldığı ilk nokta, telgrafın 26 Haziran1919’da çekildiği iddiası. Oysa tarih 1919 değildir. İlk kez 1926 olmak üzere Vahhabi Suud ailesine karşı birkaç kez girişimde bulunulmuş ve yıkımlar önlenmiştir. Yine telgraf üzerinde M. Kemal’in imzası varmış diye dalga geçiliyor. Böyle bir şey elbette olamaz. Yazdığı telgrafın altını imzalamıştır. Her zamanki gibi yazılanı anlamadan yorumlamak.
Vahhabiler, hadisleri inkâr eden, mezar düşmanı, ashabı sevmeyen, namazda sünneti kılmayan Araplardır. Biraz düşünülürse, mezarlara saygısı olmayan bu Suudi Kralların Türkiye’yi ziyaretlerinde Atatürk’ün Anıtkabiri’ni de hiç ziyaret etmedikleri de hatırlanabilir. Madem böyle bir telgrafın varlığından söz ediliyor, yalan olduğunu iddia edenler var. Bunun en kısa yolu arşivlerin incelemeye açılması, belgenin olup olmadığının araştırılmasıdır. Bu telgrafı saklayanlar, o yüce insana “dinsiz” diyenler, gerçek ortaya çıkarsa büyük bir tokat yiyeceklerinden mi korkuyorlar. Yok değilse hodri meydan.
Tüm okuyucularımın geçmiş Ramazan Bayramını kutlar, sağlıklı günler dilerim. Hoşça kalın, saygılarımla.