Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği EMEK VE EŞİTLİK savaşının temsili başlangıcı 8 Mart 1857 yılında ABD’nin New York kentinde başladı. Konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40 bin işçinin insanlık dışı çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı başlattığı grev, polisin saldırısıyla kanlı bitti. Saldırı sırasında çıkan yangında 129 kadın işçi yanarak ve ezilerek can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10 bini aşkın kişi katıldı.

26 – 27 Ağustos 1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında, Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin, bu yangında yaşamını yitiren 129 kadın işçi anısına 8 Mart gününün Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasını önerdi. Kadın hakları hareketini  onurlandırmayı amaçlayan “Kadınlar Günü” önerisi oy birliği ile kabul edildi.

2. Dünya Savaşı yıllarında adeta yok olmaya yüz tutan kadın hareketi, 1960’ların sonunda tekrar canlandı. Birleşmiş Milletleri’nin 1975 yılını kadın yılı olarak ilan etmesi ve bunu takiben 1975-1985 arasının kadınların on yılı olarak açıklanması harekete gönül verenleri yüreklendirdi.

1977’de UNESCO’nun 8 Mart’ı Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak açıklamasından bu yana dünyanın her yerinde Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanıyor. 8 Mart sadece kadınları hatırlamaya değil, kadın hakları, kadın-erkek eşitsizliği ve kadına karşı şiddet gibi sorunların da tartışılmasına da ortam hazırlıyor. Emekçi Kadınlar Günü, tüm dünyada kadınların yürüttüğü özgürleşme mücadelesinin anıldığı ve kadınların güncel sorunlarını taleplerini ifade edebildiği bir gün olarak ta kutlanıyor.

Araştırmalara göre Dünya’da;

- Mültecilerin yüzde 80’ini kadınlar oluşturuyor,   

- Her 3 kadından biri şiddete, her 4 kadından biri tecavüze uğruyor,

- Yoksulluk giderek ‘kadınlaşıyor’, yeryüzünde mutlak yoksulluk sınırındaki 1.5 milyar kişinin yüzde 70’ini kadınlar oluşturuyor,

- İşlerin yüzde 60’ını yapan kadınlar, toplam gelirin yüzde 10’una, dünya üzerindeki mal varlığının ise yüzde 1’ine sahipler.

- Toplumların fakirliğini, sorunlarını ve çaresizliklerini dünya kadınları omuzluyor.

Türkiye’de ise;

- Türkiye’de her gün 3 kadın çeşitli gerekçelerle öldürülüyor; son yıllar da kadın cinayetleri %1400 artmış durumda

- 81 ilde toplam sadece 65 sığınma evi var (Sığınma evi sayısı Almanya da 400, İspanya da 293)

- Okur yazar olmayan yaklaşık 7.5 milyon nüfusun 6 milyonunu kız çocukları ve kadınlar oluşturuyor,

- Her 4 kadından biri okuma yazma bilmiyor.

- Nüfusun yarısı kadın olmasına karşın, 550 milletvekili olan TBMM’de 82 kadın milletvekili var, yerel yönetimlerde kadın temsil oranı ise binde 5,

- Kadınların geliri, erkeklerin gelirinden yüzde 40 daha az,

- Kadınların istihdama katılım oranı sadece % 29,

- Kadınların % 65’i hiçbir sosyal güvenceye sahip değil,

Ülkemiz de yine son günlerinin değişmez gazete haberlerinin başında kadınlara yönelik şiddet haberleri gelmektedir. Kimi sokak ortasında öldürülüyor, kimi eski eşinden dolayı  şiddet görüyor, kimi nişanlı, sevgili tarafından kurban ediliyor, kimi iş yerinde tacize uğruyor, kimi herhangi bir tenhada insan müsveddelerinin tecavüzüne uğruyor, kimi ailesinin her hangi bir ferdi tarafından katlediliyor.

Neresinden bakarsanız bakın sistem kadını aşağılayan, ikincil plana iten bir sistemdir ve giderekte bu kadını ikincil konuma iten bir sistematik gelişmenin olduğunu göstermektedir. Daha geçen günler de S. Arabistan "Kadın İnsan mıdır?" adında iğrenç bir konferans düzenledi.

Kadının kurtuluşu, kadınlarımızın kendi sorunlarına sahip çıkmaları ve geçmişte Clara Zetkin gibi öncülerinin verdiği mücadeleyi geliştirmek ve daha da yukarıya çıkarmalarından geçer. Şunu da belirtmek istiyorum; bana göre kadın ve erkek eşit değildir, kadınlar her zaman erkeklerden önde ve üstündür. Bunu her zaman söyledim, söylüyorum ve söylemeye devam edeceğim. Unutmayın BAYAN değil KADIN bunu da hatırlatmam gerekir.

Tüm kadınlarımızın “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü” kutluyor ve tüm kadınların önünde saygıyla eğiliyorum...